“Nasılsın”a dizlerini vura vura ağlayacak ka Bir dar yara almışken, son on yılda gördüğüm hayatımızın içindeki tüm edebiyat karakterlerine ithafen yeni gelenler için tüm yasları tutmak gerektiğine inanan bir yazarın notlarını okuyacaksınız.

Svagito R. Liebermeister’in kitabındaki cümleye takılı kaldım: “Başkalarının varlığına duyduğumuz ihtiyaç, kendi içimizde bir bütün olabilme, sahip çıkamadığımız yanlarımıza dokunabilme ihtiyacıdır.“ Yazar, devamında paragrafını şöyle sonlandırır: “Diğerleri aracılığıyla kendimizde sakladığımız, hiç keşfetmedğimiz yanlarımıza sahip çıkmayı öğreniriz.”

 En içe aldığımız insanların birer insancık olduğunu görmek, insana büyük yıkım yaratabilir. Silahsız askerleri görüp saldıran kahramanlarının başka boyutu misali… Ben, yarım kalanlara dair her ne varsa, sarsılıyorum… sen kendine kavuşamadıklarında kendini arıyorsun. Kavuşamadıkların da senin yarım olduğunu her seferinde daha beliğin bir yara olarak bırakıyor. Zihnin, yarım kalan savaşlarını acılarını başka yollar açarak aynı cephede son kurşunu sıkan olmak için çabalıyor. “Ben kendimi bile inandıramadım. Bunca şeyi nasıl sığdırdım, tek nefeste sayabileceğim şu zamanki yaşıma? Demekten kendimi alamıyorum her insan gibi. Benim kendime söyleyemediğim şeyler varken… Görüyorum… Yoksa çok mu gördüm? Ya da haksızlık mı olarak gördük? Aslında savaşın bitmiş. Yarım kalmamışsın. Sadece hikayende mermilerin karşılıklı tükenmiş. Kendisinden kurtaramadıklarımızın hatıraları ölüm bağından hallice ağır. Kim beni bunca şeyin olmamış gibi yaşamaya inandırmalı? **İnsanın gittiği her yolda insanın ayakları bu kadar yanıltırken bende kalanları nasıl tamamlamalı? Sorularını sorarken son cevapları en büyük yıkımlardan kazandım. Yasını tutacağın tek şey o zamandan bu zamana kadar neden üzüldüğün... Kendimin farkına varmam gerekti. Ya da tüm bunlar bunun için bir nedendi.


Dağ başında duran kayalar misali… Her zerremdekilere ağlamaya kalksam kanımın olukları çekerlerdi göz pınarlarımdan.

Her çekiç vurduğunda dağılan taşlarla vardım. Zahmetsizce karşıda duran yanım neler çekti kimi bilir kimi bilmezken, Her defasında, yarayı nasıl yarayla kapattı? Harflerin bu kadar yaralayıcı olduğunu bilenlerin, Ele avuca sığacak kadar hayallerinde kusur bulmak için el vermek yerine, üstü küf tutmuş olan yanardağlarına kayalarla karşılık verdi. Yaralar geçip gitmez. İnsanlar, şehir müsveddelerinin kenarına konulan terminal gibi sadece yükünün alışverişini yapar. Senin olduğunu bildiğin halde sadece kabul etmeye yüreğinin yetmediği her ne varsa seni benliğinden çıkartır. Öğrendiğim bir şey varsa eğer ya parçan sandıklarının yasını tutacaksın ya da yaranın yasını hakkıyla tutacaksın yoksa: Merhemsiz gezdiğin her günün bedelini, Yüreğinden açılan tüm yaraların hakkını sızıntılarının bıraktığı küflerden alırsın. Biliyorum ki: Yası tutulmayan her kaybediş tekrar tekrar yaşatılmaya mahkumdur.