19 yıllık yaşamımın sonunda, “Sen kimsin?” sorusuyla göz gözeyim şimdi. Bu soru hep beni gözetlemekte aynalarda, merdiven altlarında, ırak hissederken ben, ağacın yeni yeni yapraklanan dallarının arasından kendini gösteren güneşi seyredip “yaşamda bana keyif veren şeylerden biri daha” diye düşünürken, tavanımda, yollarda. 

“Ben” üzerine düşünmenin ıssız hissettirdiği bir zaman dilimindeyim. 

Kesin hükümlerden düşünmeksizin kaçarken, şimdi içinde buldum kendimi. 

Belki de kendimi sakınmadan diyebilmeliyim insanların yüzüne “Bu yapılan hiç hoş değildi. Çok düşüncesiz, belki bencilce. Ben hala kendi içimde muhakemeler yaparken acımasızca, afallıyorum. Yalpalıyorum. Düşünüyorum. Düşüyorum. Cebelleştiğim olarak nitelendirdiğim hislerin farkındalığı varken hislerin sahibinde, bu fütursuzluk niçin?” 

Üzerine ancak bir sayfa yazabildiğim bu keşmekeş anlamlar niçin solmuyor?

Dostuma kusuyorum, 

“Anlamları nereye koyacağımı bilmiyorum.” 

“Bir yere koyma. Yaşa.”