En sevdiğim insanın çürümeye başlamış bedeni karşımdaydı. Bir hafta, bir ay, bir yıl sonra toprak altında böcekler vücudunu yiyip bitirecekti. Kendime baktım, benziyorduk. Beni de yiyip bitiren şeyler vardı. Düşündüklerim, düşünmekten korktuklarım... O, kabirde tercihlerinin cezasını çekecekti. Zaten ben de yaşarken çekmiyor muydum tercihlerimin cezasını? Nabzıma baktım. Tek fark benimkinin atıyor olmasıydı. Gözlükleri bu sefer gözünde değildi. Uzun saçları kesilip kısaltılmıştı. Yüzü bembeyazdı. Bir şey düşünebiliyorsa o an, kesinlikle yaşamını düşünüyordu. Bunca yıl yaşayabilmiş miydi? Peki ben yaşayabilmiş miydim? Yaşamayı ciddiye almış mıydım? En önemlisi yaşadım diyebiliyor muydum? Hayat bana seçimler verdi, doğruyu seçmek benim elimdeydi. Ama yanlışın ne olduğunu bilseydim onu seçer miydim? Yaşamak buydu işte, yanlışı doğrudan ayırt edemediğim yetmezmiş gibi seçimlerimin sonuçlarını da düşünememiştim. Bembeyaz olan güzel yüzünün karşısında eriyip giden bedenim ile bunları düşündüm.