"Ama iyi ile kötüyü bilme ağacından kesinlikle yeme çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün."

Cennetten kovulmak pahasına hatta daha önemlisi acı çekmek pahasına bile olsa o meyve yenilmiştir. Bu konuda ortaya konmuş çoğu tasvir ve düşünceye göre ayıplanan meyve değil davranıştır, lakin konumuz bu değil. Bu örneği vermemin sebebi yasağın cazibesine verilecek bundan daha iyi bilinen bir örneğin olmamasıdır. Peki yasağın cazibesi bu kadar güçlü müdür? Böyle bir tutku var mı, bu gerçekten yasağın tutkusu mudur? 

Tutkular insanlık tarihinde çok önemli bir yere sahiptir. Tutkular yüzünden savaşlar çıkmış, dünya tarihine etki edecek olaylar yaşanmış hatta bazı inançlarda dünyanın oluşumu bile tutkuya bağlanmıştır. Kelime anlamı olarak istenç ve yargıları aşan güçlü bir coşku olarak belirtilmiştir. Arthur Schopenhauer insanın bu karamsar ve asla tam olarak mutlu olamayacağı bu dünyada yaşamasını istence bağlamıştır, yaşama istencine. Düşünsenize, yaşama isteğinden bile büyük bir olgu olarak tanımlanmış. Buna hiçbir itirazım yok aslında. İnsanın uğruna yaşamından vazgeçeceği birçok tutku vardır. Peki ya yasağın cazibesi hakkında?

Yasağın tutkusuna örnek verecek olursak toplumda yasaklanmış olan eşcinsellik, alkol ve uyuşturucu ile yaşayabileceğiniz trans hali, hayatınızda biri olduğunda başkasına duyacağınız aşk ve tutkular… Hatta biraz daha ileri gidelim: kolay para kazanmak için yapılan emek hırsızlığı, insan veya hayvanlara karşı yapılacak işkence ve katletme arzusu… Bunların birkaçını örnekleyerek anlattıktan sonra aslında yasağa duyulan tutkunun bir aldatmaca, yanlış bir tanımlama olduğunu anlayacaksınız.


 İlk örneğimiz uyuşturucu olsun. Uyuşturucuyu kısaca tanımlarsak eğer; yasak olan ve verdiği mükemmel haz ve trans haline bağımlı olacağınız maddeler topluluğudur. Toplumdaki en genel kanı, bu maddeleri yasağa olan tutkunuzdan dolayı kullanırsınız. Peki durum gerçekten böyle mi? Size zamanında bağımlı derecesinde kullanmış ama artık kullanmayan birisinden dinlediğim bir gerçek yaşam hikayesi ile şunları belirteyim: "Bu aslında bilinmeyenin tutkusu, yasağın değil. Yasağın tutkusu olsaydı eğer hala kullanmaya devam ediyor olurdum. Kullandıkça yaşadığın mutluluğun aslında çok büyük bedelleri olduğunu görüyorsunuz." Sanırım buna en güzel örnek "Requiem for a Dream" (Bir Rüya İçin Ağıt) filmidir. Büyük mutluluklar büyük hüzünleri beraberinde getirir. Ve bu kaçınılmazdır. Bu Arthur Schopenhauer'un düşüncesi ve doğru olmasının yanında sürekli Schopenhauer'dan bahsetmemin sebebini makalemin sonuç bölümünde anlayacaksınız.

 

 Bir diğer örneğe geçecek olursak eşcinsellikten bahsedelim. Önceki yıllarda çalışma arkadaşlarımdan birisi kadın olarak doğmuş ama asla kendini öyle hissetmeyen, sonradan ameliyatlarını da yaparak cinsiyet değiştirip erkek olan bir birey. Kendisini o ameliyatlar döneminde tanımıştım. Dış görünüşünü saymazsak gerçekten de bir erkekten hiçbir farkı yoktu. Peki bu durum yasağın tutkusu muydu? Kesinlikle hayır! Çünkü toplumdan çok sert tepkiler alırdı, dışlanırdı. Bazen o kadar saçma sorularla muhatap olurdu ki (şimdi ne kadar utanç duysam da o soruları soranlardan biri de bendim.) delirmemesine, sakin kalmasına hayret ederdim. Kendisinin de belirttiği gibi bu kesinlikle tutku değil onun gerçekliğiydi ve aksi ona hakaret etmekti.

Yasak olan birine duyulan aşk ve tutkudan bahsedelim. Toplumumuzda ve bir çok toplumda olduğu gibi hayatınızda biri varken başka birine hissettiğiniz aşk ya da arzu ayıplanmış ve hatta yasaklanmıştır. Bu durumda diyelim ki hayatınızda biri varken siz başka birine arzu duymaya başladınız. Aslında yasağın tutkusuna en yakın örnek olarak bu verilebilir ama bu dahi yasağın tutkusu değildir. Bu örnekte iki farklı seçenek çıkar karşımıza. Ya yasak olan kişi sizin arzu ve istekleriniz için daha iyi bir potansiyele sahiptir ya da hayatınızda olan kişi arzu ve istekleriniz için yeterli bir potansiyele sahip değildir. Tabii ki seçim sizin...

Konuyu dağıtmamak ve denememi kısa tutmak adına örnekleri çoğaltmayacağım.

(Mesela hırsızlık da bir güç tutkusudur, yasağa duyulan tutku değil.) Tüm bu örneklemeler ve anlattıklarım doğrultusunda anlayacağınız gibi yasağın tutkusu yoktur, bu tanımlamaların hepsi yanlıştır. Ama hala aksini düşünüyorsanız sanırım bunun sebebi çok mutlu olacağınıza dair umutlarınızdandır. Arthur Schopenhauer'un felsefesine göre dünya mutlu olmamız için tasarlanmadı. En büyük mutluluklar yanında en büyük hüzünleri de getirir. Peki mutluluk değilse felaketten kurtulmanın en iyi yolu nedir? Bunun cevabı da acılara odaklanmaktır. Mutluluğunuzu arttırmak yerine acılarınızı azaltın...