kader tokadı, sefalet yolunda yürüyen yüzlere çarpmaya alışmış

derin tufanlar eşliğinde bastırıyor yokluk yağmurları

emek, hangi bakışlara mülteci oluyor da sürülüyor ah edilmiş arazilere

susamış çorak toprakları sabrın

dize gelmez deli yürek 

kör belalarda atılır hak kavgalarına


bir çocuğun yenmiş tırnaklarına uğramış korku

titrek ruhuna bir günah üflenmiş

söyle çocuk önündeki baskül tartabilir mi umutlarını

ya da umutların yenebilir mi korkularını


gözlere müdavim olan yaşları

tebessüm sıcağıyla kurutmayı düşlerim

grilikler içerisine bürünmüş hayatları

içime sığdırdığım renklere boyamayı

dilsiz nutukların çığlığı olmayı


öte yandan bükülmüş beli yoldaşın

ağır gelir yaşam kamburu

çaresizlik diz boyu iken

yalın ayaklarıyla

atamaz bu adımları


nasıl da hasret sarhoşluğa vücut

bir çingene cilvesine uzak

hırpalanmış bir yazgıya yüz tutmuş

soğuk duvarlar, kaskatı, manasız 

işte böyle ölüme terk edilir 

sırt görmeye alışık bedenler


ipe götürülen vicdanlarını izlemeye hevesli müsveddeler

yazık 

birkaç hayal de eklenmiş infaz listesine

eğik boyunlu, alın teri kaplı yüzler imzalı 

apaçık bir cinayettir bu Orta Doğu'nun göbeğinde 

kanlı bir vahşettir


yalnızlıktan bitap düşmüşler uzatın elinizi

ümit buğusu sinmiş pencerelere düşler çizelim parmaklarımızla

keder buzlarını eriten bir ateş tutuşturalım


umut saklanmış yastık altlarına

hesap günü ufka yazıyor tarihini

yarınlar ömrün senedi iken

ruhlarımız sapmayacak bu dava yolundan

aş derdine düşmüş muhtaç

ziyafet sofralarının başı olana

neşeli şarkılar 

ocakta tüten çorbanın dumanına karışana

alınmadık hak kalmayana dek