Doğduğum andan beri kanatlarımı çırpıyorum. Sormadan, merak etmeden; genzimde sızı, yüzümde gezinen güneşin parmak uçları... Bugün biraz daha yukarı, yarın tepetaklak aşağı uçuyorum. Her saniyemde binlerce yol ayrımı, belki de her seferinde yanlış olanı seçiyorum. Durup çiçekleri koklamak, yatıp denizi dinlemek istiyorum. Bu kadar güzel olmanın altında yatan kusur ne? Merak ediyorum. 

 

Kanatlarım büyüdükçe uçmak imkânsız hâle geliyor. Başkalarının günahları altında sırtım kamburlaşıyor. Zihnim kendini uyandırma gücünü bulamazken yaşamı dinliyorum. Acı bir çığlık işitiyor kulaklarım. Ben var olmadan vuku bulan, yokluğumla terbiye edemeyeceğim çığlık. Durup izliyorum; kanayan gökyüzü, birbirini boğazlayan dalgalar, yere gömülü deve kuşları... Evet. Kanatlarımı çırptıkça kopan fırtına, nefesi kesilen bir ruhu daha bana getirecek. Ben yaşadıkça birileri ölecek, seçtiğim her yanlış birilerinin doğrularına çıkacak ve onun doğrusu ölümüme sebep olacak. Birbirine dayalı milyarlarca hayat silsilesi, ipin ucundan çekildiği anda yitip gidecek. Hâlâ kanat çırpıyorum. Sonunu bilmediğim yolda sırtımı dayadığım gerçeklikte, sürreal fırça darbeleri altında çırpınıyorum. Kanatlarımın altında beni taşıyan başka kanatlar var. Tek başına nasıl uçulur? Bilmiyorum. Ben de başkalarının kanatları altında en sahici yerimi aldığımda işte o zaman anlıyorum, yaşıyorum. 

 

Sırf nefes aldığım için göğsümü delen sızı, yaşadığımı görmezden gelip nefes almamam için yalvarıyor. Neden? Neden serenat yapan küçük bir serçe değilim? Neden yollarıma çiçek yaprakları serilmiyor? Yalnızca bir avuç suyum, köklerinden koparılmış taç yaprakları... Huzurlu yatağıma kavuşacağım gün ben de denize karışacağım.



27.05.2019