Yaşama hakkı
Çocuklar ve hayvanlar için..

BİLİNCİN TAŞIRDIĞI
 Gün doğumunda, ışığın ilk kıvılcımları gökyüzüne yayıldığında, yeryüzü hâlâ uykuda, rüyaların sarmalında, hayatın sessiz bir özlemi içindeyken, yaşamın kutsallığı bir kez daha kendini hatırlatır. Her bir yaprak, her bir çiçek, her bir damla su, yaşamanın, yaşam hakkının en saf ve en zarif ifadesidir.
‘Stalker’ filminin bir anından taşmış olan kara bir köpek, sokakları tanır, bilir. Bilincin kıvrımlarında her köşe başında yaşananları anımsar, iğne batırsanız kanayacak olan sokakları benimser ve sefilliğin metaforu olduğunu kabullenmez. Bilincin yoksulluğunda demlenen bir iğne gelip onu ebedi uykuya yatırana dek…
Yaşam hakkı, bu evrensel düzenin merkezinde yatan en temel ilke, bir nehir gibi durmaksızın akan bir hak. İnsan, bu gezegende kendine bir yer bulurken, sadece var olmanın değil, yaşamanın da hakkını taşır. Bir çocuğun ilk adımlarında, bir annenin umutlu bakışlarında, bir yaşlının bilgelik dolu sözlerinde, yaşamın haklı mücadelesini görürüz. Her bireyin, yaşamın temel bir parçası olarak, kendi varoluşunu sürdürme hakkı vardır; bu, insanoğlunun temel onuru ve doğanın bir hediyesidir. Ve düşülen yanılgının temelinde insanı evrenin merkezine koymak vardır. Oysa yaşam hakkı varlığın doğasında vardır ve inkârı kabul etmez.
Bir çocuk, umut dolu gözleriyle geleceğe bakarken, ona bu yaşamı sunma sorumluluğumuz, sadece sözlerle değil, eylemlerle de desteklenmeli! Onun bir gelecek tasavvuru olmasından da öte, bilinci taşımayı bilmesi gerek. İlerde eyleme geçmek zorunda kalmasını bilmesi gerek! Kara köpeğin taşıdığı bilincin insanlarınkinden aşağıda olmasını bilmesi gerek. Ona doğrultulmuş bir silahın karanlık gelecek olduğunu bilmesi gerek! Yoksa ne yaşam hakkını anlar ne de bilinci felç olmuş insanların postallarından akan kanın derin manasını!
Karşısında doğrulmuş bilinçsizliğinin bilincinde olmayan güruh geleceği hedef alırken o, geleceğinin umutlarla doldurmasını bilmesi gerek. Dahası umudun yetmeyeceğini anlaması, kavga etmeyi öğrenmesi gerek! Sırtında hayatının sonuna kadar taşıyacağı onca metaforun yalnızca karanlıkla ilgili olmadığını hissetmesi gerek.
Yaşam hakkının kutsallığını savunmanın bilgeliğinde salınmak dünyanın en güzel hissi olabilir ve o çocuk, geleceğin temsili olan o çocuk, kendisine yöneltilen bilincin zehirli kurşunlarını beklerken, bir sergide bir tablonun üzerinde öylece durur. Peki ya siz, renklerin sıcaklığından örülmüş duvarlarla çevrili bu cennet ütopyasında dolanırken, eyleme geçmenin görkemini anımsadınız mı?

Yazı Berat Birtek’e aittir. Sonsuz teşekkürler🌱