Sayısız maske var insanların yüzüne geçirilmiş, gözlerinin feri sönen on beşinde çocuklar yetişmiş. Umut denilen şeyin ne olduğunu artık kimse bilmez olmuş, şarkılar gürültüye dönmüş. Bir miktar tükenmişim ben de, herkes gibi kaybolmuşum yaşamak denen karanlık tünelde. Karla kaplı bir bankın üzerini süpürmeden oturduğumda büyümüşüm, annem hastalanırsın diye beni tutup kaldırmadığında hayata küsmüşüm. Yüzüme sayısız maske geçirmişim diğerleri gibi, hislerin ne olduğu hakkında hiçbir fikrimiz yokmuş ama hepimiz güler olmuşuz her saniye. Bir kırılsak bin kırar olmuşuz, birer birer birbirimizi vurur olmuşuz. Sabahında eğlendiğimiz günün gecesinde sırtımızda kambur, bir kapının ardında ölü bulunmuşuz. Cenazemiz kalkmamış ertesi sabah, ölen beden değil ruhumuzmuş. Ruhun bedenden önce ölebildiği bir dünyaya doğmuşuz. Robotmuşuz. Etten kemikten oluşmuşuz, yermişiz, içermişiz, uyurmuşuz ama robotmuşuz. Vicdanımızı kuytu köşelerde düşürmüşüz, merhameti yerin dibine gömmüşüz. Birbirimize güler, sırtımızı dönünce somurturmuşuz. Hepimiz güzel oyuncuymuşuz. Sorulardan kaçar olmuşuz, cevaplarını zaten tozlu raflarda unutmuşuz. Sonra zaten kaybolmuşuz, kendimizi uçurumun dibinde bulmuşuz. Yaşamak denen şeyin ne olduğunu unutmuşuz, unutkanlığımızda boğulmuşuz.