Dünyaya atılmış tohumlar gibi düştüğümüz yerde kökleniverdik. Hayatta kalma dürtüsüyle dallanıp budaklandık; toprağı sevmeler, rüzgara serenatlar yalnızca doldurma sözlerdi. Çünkü sevmek zorundaydık içine takıldığımız ağı; seversen hürriyet, sevmezsen esirlik olurdu yaşamanın adı. Yaşamak da öyle bir şey ki ne ölüp ölüye karışıyorsun ne dirilip diriye. Dalların var göğe uzatmışsın, gökler kim sen kim! Köklerin var derinlere yayılmış, koparsan devrilirsin. Diyelim yaslanacak bir duvar buldun, susuzluktan kurur gidersin. Biraz taşlaşır, biraz ölürsün ama yine de yaşamak koyarsın bunun adını. Nefes almak sıkmıyormuşça ruhunun boğazını.