İnsan doğası gereği var olmak ile ölmek arasında zaman geçiren bir canlı formudur. Bu formun tercihleri kendi hayatı kadar diğer canlı türlerinin de hayat denklemini etkilemektedir. Bu bağlamda canlılık adına karar verme yetisi akıl sahibi olduğu için insanda diyebilmekteyiz. Peki insan denen canlı formunu bu denklemden çıkardığımızda eylemsel ve teorik açıdan düzen değişime uğrayacak mıdır? Bu duruma evet diyeceğimiz açılımların mevcut olduğu gibi, hayır diyeceğimiz bağıntılarda kendini göstermektedir. İşte bu yüzden insan canlılık kümesinde hem en yetkin hem de en aciz durumdadır. Sadece kendi canlı kalmaklığıyla ilgilendiğinde yani bencil bir perspektifle yaşamaya dair eklemlerde bulunduğunda doğanın düzenine ket vurmakla birlikte; aynı zamanda kendi için dönüştürdüğü doğanında mükemmel olması için çabalarını görmekteyiz. Diğer bir açılımla doğayı kendi haline bıraktığımızı düşündüğümüzde acaba insan denen canlı bu kadar zihinsel bir evrilmeye tabi olacak mıdır? Ya da zihinsel evrimimiz bize doğanın dominant bir çeperle dayattığı durum mudur? İşte bu iki sorunun güdümünde kendimize yani Homo Sapiens'e ışık tuttuğumuzda; Homo Sapiens olmak için kurduğumuz kalıplar ve duvarların olmadığı bir dünyada yaşamaklığımızı biyolojik olarak hayvansal bir güdü zaviyesinden devam ettireceğimiz kaçınılmaz bir görü olarak sunabiliriz. Kısacası yaptığımız bir adaptasyon sürecinden başka bir şey değildir. Evrene ayak uydurmak için bazı durum ve olgularımız da hem beden olarak hem de zihinsel olarak sığlaşmış durumdayız. Bu sığlaşmanın açısındansa zihinsel gelişimimize kapı aralayarak kaybettiklerimizin üzerine çıkmak için ilk atalarımızın çabası sayesinde ileriye dönük ya da ileriye gittiğimizi düşünerek arkaik yapımıza dönmemizi sağlayacak done ve veriler ışığında edim ve aksiyon halinde kalmaktayız. Çünkü tüm canlılar zaman-mekan-uzay kümesine hapsolmuş durumdayız. Ve bu mahkumiyetin içindeki özgür alanlarımızı keşfederek hayatta kalmaya devam etmekteyiz. Çünkü hareket içinde olmak canlı olduğumuzun bir kanıtıdır. Çünkü durağanlık ve duraksama hem bireysel hem de kolektif olarak yok olmaya yüz tuttuğumuzun ipucudur.

Sonuç olarak; hayatta kalmak ve yaşamak için hem bireysel hem de toplumsal platformda bulunduğumuz eylem ve erdemler kendimizle birlikte tüm canlılığın anlam ve manasını belirleyen ölçütler sunabilmektedir. Bu yüzden yaşamak için yaşatmanı cesaretini göz almalıyız. Cesaretin verdiği güç ve istençle hayatta kalmaya ve hayatta tutmaya devam etmeye devam etmeli ve edeceğiz!


Dizi Önerisi: Exception