Yaşamak İpi


yaşamak ipini cebren astılar boynuma

zoraki bir nefes üflendi çıkmak bilmeyen canıma

şimdilerde ne kadar sıkıca kavrasam da 

sarıldığım bu urganımın yıprak sertliğini

usul usul kaymakta avuçlarımdan boşluğa

tek ayaklı kırık dökük bir taburenin üzerinde

debelenmekteyim ümitvâri bir umutsuzlukla


ciğerlerim öksürüşümle geldikçe ağzıma

bir sigara daha yakarak isyânını bastırıyorum

tepetaklak organlarım siroza kafa tutuyor

gençliğim bir kadehe kül kül dağılıp yiterken 

dirimim bir izmarit artığında küfre bulanıyor

uzletin içinde kendinden bile kaçar adım


âh, yağıran saçlarımı okşa ana! 

alkolün lâneti uzaklaştırırken yanından beni

kızma bana artık, n'olur anla

tüm iyilikler bir bir tıkanırken kursağımda 

ellerini uzat mübârek ellerini

su serp avuçlarından çâresizliğimin yangınına 

beni doğurdun diye senden nefret edecek değilim

yalvarırım al eline yoğur yoğur ve yeniden doğur beni


dul bir orospunun yaşamı kadar 

hem mâsum hem kirlidir bâzen bu hayat 

yeri gelir sevdiğini bile göstermezken sana

kirpiklerinden dert düşürür bir yabancı yastığa

ağlatır yersiz dalgınlıklarda figân feryat

üstelik hâkir bir hayat kadınının kucağında 

bir mahcubiyetin mecburiyetine kadar


kaderin bu dayanılmaz toy ufkunda 

her şeye geç kalmanın öfkeli hüznü

ve günlerin yıllandırdığı kavkısız yaralar

açığa çıkmakta ömrümün oyuklarında

çarnaçar bir keder mazhâr olunca 

anlaşılan alışmalı artık arzın böylesine:

ayaklarım yolcudur acının ebedî doruğuna


acılar ömründen gün aldıkça insanın

ve zamanlar yarışırken takvim yapraklarında

yol ayrımları da başlıyor yalnızlık çağına erince

yolu kesişirken insanın kendi eğrisiyle doğrusuyla

böylece daha da artıyor yalnızlığımız günden güne

bir daha bir daha bir daha ve yine bir daha 


ölümün dehlizlerinde ihtilâçla kulaç atarken

intihâr mektubumu bilmem kaçıncı defâ yarıladım

zâten ben hayat dersinde hep yarı yolda kaldım

beyaz gömlek ile kefen arasında kararsız kalırken

üzerime bol gelen oversize bir hüzün takındım

ondandır kaşlarımın pürhiddet çatıklığı


günler ardı ardına âdeta bir felâket silsilesiyken 

hüzün evimin korkuluğunda dâimi bir bekçidir

korkunun şen bir mağlubiyet bulduğu

nedense dünyâ âlem bana yalnız ve yabancıl gelir 

acaba ruhum bedenime dar geldiğinden midir 

pâyansız bir kasavet soluğumu keserken


henüz yirminci yaşın bitmemiş bahârında

içimde bitmek bilmeyen bir bunaltı pâyidar

benim bu gözü pek kalbim yenik ve rahnedâr

fakat direnirken de her atışında döğüşken

olmasa da yanımda bir tutamak bir medâr

ölümü isterken yaşlanmak için verilen kavgada

her beşer sırat sırasını bekleyen bir mihmândar 


yazgıma mukâvemet ettikçe gazâbım yüceleşti

yıkıldım ve yenildim kural tanımaz isyankâr ruhuma

anlaşılmak insan elinde hanidir ıssız ve iğreti 

aldanmaları ağartırken kaltaban bir avunma

bitmeyen sabrın sonunu bir selâ sesi mi getirir

anladım ki bunca yıllanmış acıların sonunda

bu kara kader cihâna hükümsüz ve muktedir


alıştıramadığım bir şeyler var kendimi

bu çözülmez yazgımın bozuk döngüsünde

sanki bir rus romanı kaçkını gibi

raskolnikov'un baltasındaki kan kadar 

umarsız, acımasız ve merhametli 

neden erteliyorsun tanrım ölümün lezzetini

söyle peki, cezâm suçuma denk midir?


12.02.2024

Berat Güney