sonsuzlukta yankılanmak için ölmek,

ölmek için kötü bir seçim.


uluorta, ortada; betonu yıkılmamak için ağlak duvarın,

kaçlık olduğu pirketin ve hangi ananın doğurmadığı.

delik kafatasından uçup, çıkmadığı beynin;

günahkarın aforoz ettiği ve müslümanın kıldığı helal.

birbirine toplum diyenlerin, ahlak yaratamayacak kadar fanilerin,

umutusuz durup her gece intiharlara şarkı söyleyenin,

ama yine de elinden çıkmayan o yaşamak lekesi.

O; ahvali sorulmayan, yekpare bilen herkesi,

fakat kimsenin uğraşmadığı, bilmediği.

bulunması gereken tek kayıp hazineydi kendisi.

çokça elden geçirilmiş, insan müsveddeleri.

bir zamanlar birileriydim,

aldanmadan bunların tayfalıklarına söz getirmiştim.

tayfalar birikmiş ama hangisi, nerede doğdu belli değil.

dilimi ateşle söndürenin, dili suyla yananı,

yamuk yansıması ardından aynanın;

kerpiç evin sahanlığından emekleyen yarım tanrının,

anasının kucağına varır varmaz mutluluğu.

dallarımdan sarkan ödün meyveleri,

ve acımasızca beni taşlayan çocukların hırsıydı heves budayan.

el denilmişti, el ki tanrıya uzanan, lafı uzattıkça cezası uzayan,

hiç otoritelerce sevilmeyenin, kendine gerçeği hiç söylemeyenin

yalın ayak koştuğu dikenli patikasında zafer naraları atanın.

elinden çıkıp alnına kazınmış yaşamak lekesi.


ben ki herkes kadar herkesin içinde, ve yine

herkes gibi yaşamakla yıllar hiç etmiş olan

kendince sen gibi var olmaya geri sayan,

ama yine de hiç ölmeyecek gibi.


ben bilemem, çok uzun süre önce çıktı aklımdan,

yaşamak lekesi.