Güneş satan siyahi çocuklar

güldüler

kürk sarınmış dağcıya.

Şekerler değildi tatlı olan,

kuru betonlar, asfalt yollar değildi...

ne de göz alan ışıklar...

Ancak masum olmak

masum olmak yaşamaktı.

Parlak dişlerinde bir çocuğun

sırlar saklıydı.

Köhnemiş şehirlerden kaçan kuşların

gidecek yerleri vardı,

hüzünlü seraplarda

gün batımlarında kaçan kuşların.

Köhnemiş şehirler vardı,

parmaklıklarından çöller uzanan,

gündüzleri karanlık,

geceleriyse her yalnıza intikamcı...

Yaldızlı yalanlar, her itibar gören ahlaksızdı.

Kalabalıklar karanlığa toplandılar

üşüyen sahicileri umursamadan...

Kaldırımlarda çaresiz fideleri ezdiler

duymadan...

Aralarından en alçağını seçtiler

zahmetsizce süzülerek

perdelerde hep onu serdiler.

Dillere pelesenk şarkıları vardı,

yalan!

En haklıların asılmasına bulutlar bile ağlayamazdı,

yasak!

Sevmemek suç, sövmek suç...

Yüreğimde fikirler -dosdoğru- kalkışır ya,

suç!

Boyun eğmek yetmez mi,

yetmez!

Boyun eğmeli boyunlar dahi

yürekler kötürüm sürtmeli!

Köhne şaraplar akıl harcı olmuş ya hani

sarhoş olunca

kuduz köpekler mehakimi.

Çakallar beridir sizin hin hayrınızdan,

parlak postlu kininiz miras yılanlardan...

Ağartılmış sıfatlarınız,

saklayamadı irinleri kös kafalara ilaç...

Hantal ruhlar eğilmiş bu düzene,

yalakları doldurmuş

durmuş kuru çeşmelere aç...

Yalnızdı bu dünyada doğru söyleyenler,

doğru söylemek sessiz ırmaklarda kaybolmaktı.

Ağlasam haksız riyakarlar alır beni aralarına,

kızsam nankör kitapsızlar saf saf!

Benim yerim yok bu savaşta ya,

beriyim,

tek kütük gemide it dalaşı, her taraf totemlerin tapanı!

Altın dökmüşler en hain kokulara

dağ gibi, dağ altın dökmüşler

denizleri köpürtmüş

şanlı arşı öfkeden kükretmişler!

Artık bu dünya sade kızışmış zincirler,

ya bu deve ya bu diyar kilitler...

Ama ben yine de tiksineceğim

ellerimi kesen dikensiz güllerden

tiksindim!

çarşılarda caka satan gölgelerden

bezdim!

Kralları hep çıplak bildim!

Beceremedim sarmaşıklarla binalar sarmayı...

Korkar çöken duvarlardan tenim, elbet

sinmek isterim ben de bir an, dehşet!

Ama ruhum ele verir beni her gün

sivridir alnım

sivrilir

her lafına sahte ve kör düşkünün

altında ayaklarımın, uzattığı çiçekler

ve sinsi kertenkeleler...

Kindar bir sokak çocuğu gibi solurum

ağlamadan burnumdan solurum öfkemi.

Kırbaçlar şaklasın diye var sırtım

beriyim!

elimde bir taş, ölümlerleyim...

Ayaklarım çıplak!

İnsanlar bana ırak!

Yaşamak budur.

Güneşin yaktığı buzların kestiği rüzgarların eskittiği

çünkü yaşamak budur.

Ufaldı artık tabutlar, harabe taşlar, sararmış sayfalar

şehirler yıkıntı, kuleler enkaz

yaşamak budur.