O gece uyku beni bulmayacak gibiydi. Sabah güneşinin odama dolacağı ümidiyle perdemi açık bırakmıştım. Önce ışıkları sonra gözlerimi kapattım. Beynimi dolduran düşüncelerden uzaklaşıp sabah olunca yüzüme değecek güneş ışığını düşünmeye başladım. Yanaklarımın kızardığını, suratımda hissedeceğim sıcaklığı hayal ediyordum. İçim müthiş bir mutlulukla dolmuştu. Bu tatlı düşünceyle içim geçmiş olacak ki gözlerimi açtığımda sabah olmuştu fakat gökyüzü griydi. Yaşadığım bu hayal kırıklığıyla yorganımı üzerimden attım. Belli ki buruk bir güne başlayacaktım. Perdelerimi kapattım. Güzel güneşli bir güne uyanma arzumun olumsuz sonuçlanması beni derin bir karanlığa gömmüştü. Oysa öyle basit bir hayaldi ki… Bugün nasıl bitecek kaygısıyla banyoya gittim. Yüzümü yıkarken suyun hüznümü temizlemesini diledim. Odama döndüğümde ise beni küçük bir sürpriz karşılamıştı. Dolabıma yapıştırılmış bir not. O anın tazeliğiyle hiçbir şey hissettirmemişti. Dikkatle baktığımda “Yorgunluğunun sebebi olduğum için özür dilerim.” yazıyordu. Bu yazının kime ait olduğunu düşündüm. Evdeki yalnızlığım beni dehşete düşürmüştü. Son iki senedir bu evde tek başıma yaşıyordum. Böyle bir notu bana kim bırakabilirdi? Notu söküp buruşturdum ve yere fırlattım. Hatırlamaya çalıştığım şeyin ne olduğunu bile bilmeyerek olanı anlamaya çalışıyordum. Kağıdı fırlattığım yerden alıp dikkatle incelemeye başladım. Bu benim yazımdı. Ama ben bu notu ne zaman oraya koyduğumu hatırlayamıyorum. Bu anlamsız olayın beni daha fazla oyalamasına izin vermeden kağıdı aynamın önüne bırakıp üstümü değiştirdim. Temiz havanın iyi geleceğini düşünerek kendimi sokağa attım. Evimin bulunduğu semtin kalabalık sokaklarında kendimi yenileme ümidiyle adım adım ilerliyordum. O notu neden yazmıştım? Kendime yaptığım neydi de silinmişti hafızamdan? Bilmiyordum. Anahtarlarımı kontrol edip eve dönmeye karar verdim. Kapıda karşılaştığım üst komşum bana zoraki bir gülümsemeyle selam verdi. Oysaki her zaman ayaküstü bir sohbete girişirdik. Şu an bunu düşünecek durumda olmadığımdan hızlıca merdivenleri çıkıp kapıma yöneldim. Ses sistemini açık unutmuştum ve evde tatlı bir müzik çalıyordu. Fakat içimdeki korku şarkının güzelliğini aldırış etmememe neden oluyordu. Odamın kapısına geldiğimde neredeyse bütün vücudum titriyordu. Yavaşça kolu indirdim ve gördüğüm şey beni darmaduman etmişti. Buruşturup attığım ve sonrasında aynamın önüne bıraktığım kağıt yerinde değildi. Ceplerimi karıştırdım. Ne yaptığımı bilmeyerek aynanın önündeki masaya doğru ilerledim. Gözüm bir an için aynaya takıldı. Aynada gördüğüm ise boş beyaz bir duvardı. Ne ben vardım ne de not. Telaşla yatağa yöneldim ve kendimi uyurken gördüm. Bölünen bir uyku değil hatıraydı sanki. Yüzüm sıcacık ve ensem ıslaktı. Odam güneş ışığıyla dolmuştu. Kalbim hızla çarpıyordu. Gözlerimi iyice açarak derin bir nefes aldım. Sanırım bugün güzel bir gün olacak diye düşünüp yanımdaki ses sisteminden o tatlı şarkıyı açtım, Ezginin Günlüğü - Seni Düşünmek Güzel Şey. Yaşamanın güzelliğini tüm hücrelerimde hissetmenin şuursuzluğuyla yataktan kalkıp aynadaki yansımamla dans ettim. İşte şimdi yaşadığımı hissediyordum. Müzik, dans ve sadece ben...