Tam her şeye karar vermiş, neyi nasıl yapacağını belirlemiş, yola adım atmış ama iki dakika sonra her şeyi unutmuş gibi bu yaşamak. Sabahın o güzel sesini, nefesini içine çekmişken bindiğin otobüsün trafiğin arasına dalması, havanın birden ısınması, adım atacak, ayakta duracak yer bulamamak gibi bu yaşamak. Cam kenarında boş bir yer bulup oturmuş dışarıyı izlerken durağını kaçıran bir teyzenin yerine de telaşlanıp iki durak arasındaki mesafeyi üzüntülü bakışlarla kısaltmaya çalışmak gibi bu yaşamak. Sen duraktan iş yerine güzel bir günü umarak, yolda bulduğun küçük bir neşeyi çantana atarak, o gereksiz kornaları sonuna kadar kısıp anne babaları tarafından okula götürülürken dünyanın en tuhaf ama en tatlı sorularını soran çocukların sözcüklerinden kendine de bir iki tanesini katmayı umarak ofise geldiğinde, 3 dakika geç geldiğin için, 1 dakika geç geldiğin için ya da sadece geldiğin için topladığın bütün umutları, neşeleri ve sözcükleri alıp götüren bakışlara maruz kalmak gibi bu yaşamak. Hayata farklı bir pencereden bakmaya, yeni bir pencere açmaya çalışırken birden yağmurun bastırıp o açık pencereyi kırması, her yeri ıslatması gibi bu yaşamak. Dün ağladığın, öfkeden uyuyamadığın, korkunla yan yana oturup sabahı beklediğin bir şey için bugün daha kötüsü olmadı diye sevinmek gibi bu yaşamak. ''Gerçek'' denilen o beklenti ve kınama dünyasından, nasıl olsa ''geçecek'' diyerek kendi barakana kaçabildiğine sevinmek gibi bu yaşamak. Sana yepyeni bir hayatı vadedecek kadar güzel olan yeni açmış sapsarı çiçekleri koklamaya çalışırken maskeni hatırlaman gibi bu yaşamak. Kendi hayatında kaybolmamak için yine yaşamın peşine düşmek gibi bu yaşamak.