Yaşamak; fizyolojik ve ruhsal olarak kişinin bireysel varoluşunu devam ettirmesidir. Bu devamlılığı sağlarken bilişsel süreçlerinin aynı örüntüde var olduğunu unutmamak gerekir. Çünkü birey diye tanımladığımız canlı formlarını genellikle akıl kriteri üzerinden değerlendirmeye alıyoruz. Yani bu genellemenin ana eklemi akıl kurgusu üzerine kurulmuştur. Tabii bu kurgunun teması insan bağıntısıyla yaklaştığımızda böyledir. Oysa yaşamak; canlılık ile başlayan bir süreçtir. Ne kadar akıl harmonisine dayansak da yaşamak bir güdüdür. Ve bu güdü en ilkel formumuzdan gelir. Kısacası yaşamak genetik bir kültür ve tarihin ürünüdür diyebiliriz. Peki bu genetik kültür ve tarihin sac ayaklarını nereye koymamız gerekmektedir? Eğer açıklamamızı köksüz bir biçimde yani bilinmezci tavırla yaklaşırsak o zaman yaşamaktan bahsetmek absürt olacaktır. Bu yüzden yaşamanın temel dinamiğinin ne olduğunu araştırmamız gerekmektedir. O zaman yaşamak nedir sorusuyla altı milyar yaşında olan evrenin tahtasında bulunan çivilerden birini sağlam ve kuvvetli şekilde yerine oturtmamız gerekecektir. Hem böylelikle yaşamı hem de yaşamsal formların düzlemine dair bir fikir elde etmiş olur. İşte bu bağlamda yaşamak nedir, ne olmalıdır ve nasıldır?