Yaşamın ensemdeki uğultulu ve soğuk rüzgarların etkisinde olduğum bir günündeyim yine. Ölüm köşe bucak aklımı karıştırıyor bazen, kaçmanın en doğal ama bir yandan da en aptalca şey olduğunu söylüyorum içimdeki ikinci kişiye. Benimle aynı şekilde düşünüyor, sohbetlerimizden anlıyorum bunu. Mimikleri ve o gözlerindeki keskinlik her şeyi gösteriyor bana.


Kaçınılmazı yakalamanın mutluluğu var belki de üzerimde. Ya en mutlu olduğum an öldüğüm an olacaksa ve zevkin ihtişamı alacaksa son nefesimi benden? Hayatı seviyor olmak veya yaşamanın sarhoşluğunun içinde yüzüyor olmak değiştirir miydi sence ey içimdeki insan parçasının artığı?


Yaşamak mıydı doğru olan veya istemek yanlış mıydı? Sûru üfler gibi çağırmak ölümü, en güzeli olabilir miydi? Korkaklıktan çıktım ben, arkadaşlarımı seçiyorum şimdi her taraftan. İnsanların yaşayışları ve benimki hislerin ötesinde gibi, merak edileni yaşamak istiyorum. Damarlarımda hissetsem ne güzel olur hiçliği. Ortasındayım hem her şeyin hem de hiçbir şeyin. Sizler koşmayın aksi yöne, yanlış yönde binmişsiniz yürüyen merdivene. Gittiğinizi zannetmeyin sakın, ilerlediğimizi asla düşünmeyin. İnsan hiçlik içinde yaşar ve hiçin tanrısıdır insan. Sen ve ben oluşturduk bunları. İllüzyonu yaratan da biziz, gerçeği de. Neyin ne olduğunu bilemeyen de bizler olduk günümüzde.


Bırak ey her gün sızlanan vahşetin yaratıcısı! Bırak gününü gün ediyor gibi yaşamaktan. At elindeki beyninle bütünleşmiş organizmayı. Körlerin dünyasındasın ve bilerek kapatansın kulaklarınla gözlerini. Hiçbir doktor açmayacak veya tedavisini bulmayacak bunun. Sen her zaman ölüme layıkken yaşamayı seçeceksin.


Peki ya, yaşamak mıydı doğru olan?