Tüm bu kaçık zihinler arasında durgun hislerimin hayat bulacağı kırıntıya muhtaç kalışım, Tanrı'nın en günahkâr kulu oluşumun cezası mıdır? Bir okşayış, çocukluğunun masumiyetini yatırır masaya, masada ot ve paket; dağınık, pislik içinde bir yuva, üzerinde çocukluğunun masumiyeti. Bir öpüş, bir bakış ve kaçış. Ölüm kalım meselesi, hislerim durgun, sen yoksun. Canım seni çekiyor. Dilim varmıyor, itaat edemiyorum zihnimin oyunlarına, ölüme terfi ediyorum; bir tabut karşımda, dibinde yılan başlı kadınlar. Toprağımın kokusu burnumun direğini sızlatır, canım hâlâ seni çekiyor. Kırıntı dediğim topraktan ziyade gerçekliğe, sana, ona ya da buna dair; biliyor musun? Bilmiyorum.