Son birkaç yıldır üstünden gelemediğim bir hastalığa kapıldım. Bu hastalığın çözümü üzerine bilim hiçbir zaman kafa yormayacak. Ne doktorlar, ne psikologlar, ne din adamları. Bu hastalık ne mi? Sanatın savaşçılarından biri olma arzusu. Günlerim sanat telaşı içerisinde geçiyor. Sigaraların ardı arkası kesilmeyen dumanları ve elimden geldikçe yazma aptallığı. Bir çay evindeydi. Yanından gelip geçen insanlar vardı. Önemli olan insanın yanından gelip geçen insanlar olması değildi. Belki önemli olan bir şey yoktur. İnsanın kendini tanıyan insanların arasında bir hayat sürmesi insan açısından kurulabilir bir yaşam için önemlidir. Belki önemli olan sadece budur. İnsanın her şeyden önce anlamaya, anlaşılmaya ihtiyacı vardır. Etrafa boş boş bakıyordu. Etrafta sohbet eden insanlar, boşalıp dolan çay bardakları vardı. Kendi köşesinde bir şeylerin anlaşılması telaşı içerisindeydi. Yanına yaşlı bir amca yaklaştı.


"Merhaba, evlat. Çakmağın var mı acaba?" dedi.


Başını yazdıklarından kaldırmadı. Çoğu insanın ne yaptığı konusunda fikir sahibi olmak istemiyordu. Eliyle yaşlı amcaya çakmağı uzattı.


"İşin bitince masaya bırakırsan iyi olur." dedi.


Yaşlı amcanın sanat hastalığına kapılmış insan tarafından önemsenmeyen hareketi gururuna dokundu. Yaşlılar genelde rehber olmak konusunda her zaman ısrarcı bir tavır takınırlar.


"Evlat burada ne yapıyorsun? Ders mi çalışıyorsun?" dedi.


Genç adam yaşlı amcayı umursamak istemiyordu. İki taraflı ısrarın bir sonucu olacaktı elbette. Thomas başını kaldırdı.


"Çakmakla işin bitti mi yabancı? Ben senin ne yaptığın konusunda bilgi sahibi olmak istemiyorum. Sende benim bu bilgeliğime eşlik etmek istemez misin?" dedi.


"Bu kadar kaba olmana gerek var mı?" dedi.


Çakmağı masaya bıraktı.


"Bu mudur kabalık? Sahiden seninle konuşmamak, sana cevap vermemek mi kabalık. Kabalık tanımın bu kadar basit bir çerçevede şekil alıyorsa evet yabancı ben bir kabayım. Sana yabancı dememin bir sakıncası yoktur umarım. " dedi.


"Adım Michael" dedi.


"O Michael tanıştığımıza memnun oldum. Bende Thomas. Nasılsın? Formaliteden soruları sorayım da o dar gözünde birazcık kibarlık rütbesi alayım." dedi.


Michael anlamsız bir bakışla Thomas'a baktı.


"Sen tam bir dangalaksın. Daha fazlası değil. Seninle biraz sohbet etmek istemiştim sadece. Şimdiki gençleri anlamıyorum. Sürekli öfkeliler. " dedi.


"Benimle sohbet mi etmek istiyorsun? Yanlış anlamadım değil mi? Yalnızlığını, yitip giden hayatını, tecrübelerini benimle paylaşmak mı istiyorsun? Michael amca. Sana amca dememde sorun yoktur umarım. " dedi.


Michael şaşkınlığını koruyordu. Belki de böyle bir diyaloğu hayatında ilk kez kuruyordu.


"Hayır, sorun değil." dedi.


"Michael amca beni senin gözünde genç yapan şu cildimin seninkisi gibi olmaması mı? Bilinmez bir yaşamda hepimiz bilinmeyen bir zaman aralığında defolup gitmeyecek miyiz? Şimdi benimle sohbet etmek istiyorsun. Başımda dikilmişsin. Bir sandalye çekip oturmak bu kadar zor olmamalı değil mi? " dedi.


"Affedersin evlat. Böyle bir tepki vereceğini bilmediğim için şaşkın gözüküyor olabilirim. " dedi.


Michael sandalyeyi çekip oturdu. Thomas içerideki adama eliyle bir çay işareti yaptı. Thomas sigarasını çıkardı. Cebinde çakmağın gazının bittiğinde ortada kalmamak için kibrit vardı. Kibritini çıkardı. Michael'a sigara uzattı. Karşılıklı sigara yaktılar.


"Hiç kitap okudun mu Michael?" dedi.


"Hayır, hiç kitap okumadım. " dedi.


"Okuma yazma bilmiyor musun? Her öğretmenin her şeyden önce öğrettiği şeylerin başında gelir okuma ve yazma alışkanlığını kazandırmak." dedi.


"Elbette biliyorum. Kitap okumadım sadece. Saçma bulmuşumdur kitap okumayı." dedi.


"Olduğu gibi yaşayanlardansın yani. " dedi.


"Katılmıyorum sana." dedi.


"Niye katılmıyorum diyorsun. İnsanların hayatı sorgulamasına karşı misin? Her şeyi olduğu gibi kabullenen sen değil misin? Her şeyi olduğu gibi yaşayan sen değil misin? Kusura bakma. Sana suçlayıcı bir dille yaklaşıyorum. Belki olması gereken bu değildir." dedi.


"İnsanların hiçbir şeyine karşı değilim. Bir şeyi yapıyor ya da yapmıyor olmak beni kimseden ayırmayacağı gibi kimseyle de ortak bir zeminde buluşturmaz." dedi.


"Ne güzel söyledin öyle! Sohbetimizin burada son bulması ve senin ders olarak gördüğün benim sanat olarak gördüğüm işime odaklanmam gerekiyor. Seninle sohbetin ne benim için ne de senin için faydalı bir tarafı olmadığını söylemek isterim." dedi.


" Böyle her şeyi kestirip atacak mısın evlat? Sen bana amca derken bir sorun olmadığı gibi benimde sana evlat demem bir sorun yaratmayacaktır umarım." dedi.


"İstediğin, aklına gelen neyse bana o şekilde hitap edebilirsin. Zaten birazdan ikimizde birbirimiz için birer yabancı olmaya aday olacağız." dedi.


Garip bir sohbetin eşiğinde birbirine eşlik ediyor olmaları aşikardı.


"Ha, ek olarak yaşlı Michael ben her şeyi çok rahat kestirip atan biriyim. Böyle de olmaya devam edeceğim. Uysal bir ruha sahip olmaktansa asi, başkaldıran bir ruha sahip olmayı tercih ederim. Çaylar ve sigaralar benden. Şimdilik görüşürüz yabancı." dedi.


"Görüşürüz, genç Thomas." dedi.


Thomas masadan alelacele kalktı. Çay parasını çabucak ödeyip ortalıktan uzaklaştı. Akşamın karanlığı yeryüzüne otoriter bir tavırla yaklaşıyordu. Güneş aydınlatma mesaisinden bir nebze olsun ayrılmıştı. Thomas yağmura yakalanmadan evine doğru hızlı adımlarla ilerledi. Kilidini cebinden çıkardı. Elinden defterleri yere düştü. Karşı komşusu da merdivenlerden çıkıyordu. Bir anlığına göz göze geldiler. Thomas konuşmak için çekimserdi. Kadınlarla ilişki kurmakta sayfa araları dışında zorluk çekiyordu.


"İyi akşamlar." dedi kadın.


"İyi geceler." dedi.


Defterlerini yerden topladı Thomas. Kadın karşı kapıyı açmakta zorlanıyordu. Thomas kapıyı açtı. Kapıyı kapatmak üzereydi.


"Hey! Kusura bakma. Kapıyı açamıyorum. Bana yardımcı olur musun? " dedi.


"Nasıl kapıyı açamıyorsun? Bir dakika geliyorum. "


Thomas kadından anahtarı aldı. Kapıyı açıp anahtarı kadına verdi.


"Teşekkür ediyorum. Bu arada ben Michelle. " dedi.


Kadın elini uzattı. Thomas kadının eline birkaç saniyeliğine odaklandı. Aniden kadının seslenmesiyle irkildi.


"Dalgınsın herhalde. " dedi.


Thomas kekelemeye başladı. Doğru düzgün konuşamıyordu bile.


"Ben ben ben... Ben dalgın değilim aslında. Bende Thomas, memnun oldum. " dedi.


Kelimelerin içinde bu kadar derin bir adamın insanların içinde bu kadar çekimser bir hal alması ne kadar gülünçtü. Kapıdan Thomas'ın annesi çıktı.


"Thomas bir sorun mu var?" dedi.


"Hayır, anne. Bir sorun yok. Michelle'in kapısı açılmadı. Bende yardımcı oldum sadece. " dedi.


Annesi kapıyı aralık şeklinde bırakıp içeriye girdi. Kadına çekimser bir bakışla konuşmaya başladı.


"Yardım edebileceğim bir şey var mı?" dedi.


"Hayır, teşekkür ederim. Siz olmasaydınız büyük ihtimalle..."


Thomas kadının lafını kesti. Birkaç dakika önce ürkek bir erkek olan Thomas'ın iyilikleri kendine atfetmede ne kadar centilmen olduğunu söyleyecekti.


"Ben olmasaydım başka biri açardı kapınızı. " dedi.


"Mütevazi olmanıza gerek yok aslında. Yardımcı oldunuz. Tekrardan teşekkür ediyorum. Siz olmasaydınız başka biri açardı elbette." dedi.


"Her zaman başka birileri vardır. Rica ediyorum. Yapacağım bir şey yok zannımca. İyi geceler." dedi.


"İyi geceler." dedi.


Thomas evin hafif aralıklı olan kapısından içeriye girdi. Yaşlı annesiyle birlikte yaşıyordu. Babası uzun zaman önce ölmüştü. Büyük abileri annesini Thomas'a bırakıp kaçmıştı. Arada birazcık para dışında hiçbir şekilde kendilerini göstermiyorlardı. Annesinin maaşı ve abilerinin gönderdiği birkaç metelikle idare ediyorlardı. Yakın zamanda annesine Alzheimer teşhisi konmuştu. İlaçlar bir süreliğine Thomas'ın içindeki kaygısını azaltıyordu. Alzheimer kişinin hayatı reddetmesidir. Yaşamdan sonraki hiçlikten önce kişinin yaşamdaki hiçliği kabul etmesidir. Thomas üzerini değişti. Annesiyle sohbet etmek için yanına gitti. Annesi çoktan uyumuştu. Odasına geri döndü. Elinde olan kitapları bitirip sahaftan yeni kitaplar alması gerekiyordu. Bu şekilde parasını kontrollü bir şekilde harcıyordu. Sigarasını yaktı. Kitabı eline aldı. Okumaya başladı. Gecenin geç saatlerine kadar kitap okudu. Yatmadan önce sigara içip balkondaki boşluğu izliyordu. Balkona çıktı. Etraf karanlık, sokak lambaları bile yanma konusunda isteksizdi. Gökyüzünde birkaç yıldız dışında Dünya'daki kayda alınacak bir şey yoktu. İçinde anlamadığı bir telaş vardı. Sigarasını söndürüp odasına geçti. Gözleri yorgun düşmüştü. Sabah annesinin odasına gelmesiyle uyandı.


"Uykucu. Uykucu. Uykucu. Hadi uyanma vaktin geldi. Kalkıp yüzünü yıka. Uykucu hala bana bakıyorsun! Bir an önce kalkıp kahvaltıya gelmeni istiyorum." dedi.


"Birazdan geliyorum. Sen kahvaltıya başla anne. Çok uzun sürmez gelmem" dedi.


Annesi odadan çıkmıştı. Odasını çoğu zaman toparlamıyor, dağınık bir şekilde bırakıyordu. İç çamaşırlarıyla uyuyordu. Kalkıp üstüne birkaç gündür giydiği kıyafetleri geldi. Yüzünü yıkayıp dişlerini fırçaladı. Havluyla yüzünü kurulurken annesinin sesini duydu.


"Hadi oğlum. Bu kadar tembel olmanı neye borçluyuz? Çayın çoktan soğumaya başladı." dedi.


"Anne sabırlı olmayı öğrenmelisin. Birazdan geliyorum dedim. Bir dakika içinde masada olacağım. Lütfen sabırlı olur musun? " dedi.


Sonunda annesinin istediği masaya gelebilmişti.


"Anne bu çay niye soğuk?" dedi.


"Yenisini doldururuz. Bardağını uzat. " dedi.


"İlaçlarını kullanıyorsun değil mi anne ? Doktorun söylediklerini tekrar etmeme gerek var mı?" dedi..


"Kullanıyorum, gözün arkada kalmasın. Dün gecenin bir saatinde kalktım. Hala odanın ışığı yanıyordu. Ne yapıyorsun o saatlere kadar?" dedi.


"Ne yapacağım anne? Dünyayı anlamaya çalışıyorum. Yeni bir kitap üzerinde çalışıyorum. Sana bitince göstermek istiyorum. Sırf anladığın için gösteriyorum. Eğer sanata dair hiçbir fikrin olmasaydı sana bir sayfa bile okutmazdım." dedi.


"Öyle mi diyorsun? İnsanlar kitap okumaya hiç sanattan anlamazken başlıyor. Senin bu seçici ayırt edicilik hastalığını anlamıyorum. "dedi.


"Anne bu konuyu kaç defa konuştuk. İnsanların bilmediği konularda bilmiş rolünü oynamasını istemiyorum. " dedi.


"Eleştirilmekten mi korkuyorsun? " dedi.


Hafif alaycı bir tebessüm etti Thomas.


"Herkes tarafından eleştirilmeyi hiç kimse tarafından eleştirilmemeye tercih ederim. Herkesin her konuda fikir sahibi olması ne kadar mümkün? Anne zaten bunları her defasında konuşuyoruz. Her defasında bana haklılık payı veriyorsun. Bu payı aldıktan hemen sonra yine tartışıyoruz. Kısır döngülerden bıktım.. " dedi.


"Her defasında sana hak vermiyorum. Çoğu fikrine katılıyorum ancak sen belirli bir düzeye hitap etmek istiyorsun. Yaptığın işlerinde mükemmel olma telaşı içindesin. Sadece seni anlamaya çalışıyorum. Seçici ayırt edicilikle ne kadar bir toplumu ya da ulusu temsil edebilirsin ki? Senin yaptığın ütopyanda hayal ettiğin bir toplum oluşturmak. Acı bir gerçektir ki bu hayalperestlikten öteye gitmeyecek Thomas. Thomas halka ulaşamayan hiçbir yazar sanat adamı değildir. İlk hedefin halka ulaşmak olsun oğlum. " dedi.


"Anne ne kadar incitici birisin. Ben istediğim halka ulaşmak istiyorum diye yazar olmaktan niye aforoz ediliyorum. Galileo, Martin Luther halka ulaşan sanat adamları mıydı? Hitler halkına ulaşan bir adamdı." dedi.


"Hitler'in bir sanat adamı olmadığını ikimizde biliyoruz. Örneklerin aynı zeminde örtüşmüyor." dedi.


"Anne toplumu kolektif bir zeminde buluşturan her fikir, düşünce senin için bir sanatı temsil etmiyor mu? Demokrasinin galipleri de yazarlar kadar olmasa da bir sanat adamıdır benim gözümde. Ben kendi bildiğim doğruları bildiğim tonlarca yanlışa tercih ediyorum diye mi öteki oluyorum? Neyse, anne. Daha fazla konuşmak istemiyorum. Her şeyi bir çözüme ulaştırmak zorunda değiliz sonuç olarak. Kahvaltımızı yapıp diğer insanlar gibi sıradan hayatlarımıza biraz daha sıradanlık katalım bence." dedi.


"Senin yaptığın ne? Sıradanlık tabirinde kolektifleşmiş insanları öteki haline getirmek değil mi? " dedi.


"Bu sorunu da şu şekilde cevaplıyorum anne. Çay sıcaksa iyidir soğuksa içilmez. Her fikrin kolektif bir zeminde toplumun içinde bir hastalık gibi birbirine bulaşması gerekmez. Biz kahvaltımızı yapalım. İşlerimize bakalım. " dedi.


"Hep böyle kaçıyorsun." dedi.


"Ben kaçmıyorum anne. Sadece bu tartışmada ikna olacak bir tarafın olmadığını biliyorum. Bu bilgeliğin getirmiş olduğu yetkiye dayanarak daha fazla devam etmek istemiyorum." dedi.


"Neyse, kapatalım konuyu. Dün karşı dairede oturan kadınla ne konuştun? " dedi.


"Kadın kapısını açamamış. Benden yardım istedi. Bende yardım ettim. Ayaküstü tanıştık. Sen geldin, sohbet bitti ve eve döndük. " dedi.


"Kekeliyordun. Kızdan hoşlandın mi? Doğruyu söyle hadi. Yabancı değiliz. Hastalığımız ilerleyene kadar doğruları bilmek zorundayım." dedi


"Be be ben. Anne ne komik kadınsın. Bilmiyorum açıkçası. Zaman ne getirir bilinmez. Ne götüreceği de belli değil." dedi.


İkisi birden birkaç saniye boyunca güldü. Thomas annesinin masayı toplamasına yardım etti. Annesinin ilaçları aldığından emin olana kadar başında durdu. Annesi ilaçları insan zoruyla kullanıyordu. Thomas annesine kendi açısından iyilik yapmak istiyordu. Evdeki eksikleri almak için dışarı çıkması gerekiyordu. Annesiyle karşılıklı birer sigara içtiler. İçinden çıkılmaz sohbetlere girmemek için birkaç dakika susmaları gerekiyordu. Thomas anahtarı alıp evden çıktı. Kapının eşiğinde ayakkabısını giydi. Karşıdaki kadının kapısı açıldı. Göz göze geldiler. Thomas yine heyecanlanıyordu. Kendi kendine "Heyecanlanma aptal." diye telkinde bulundu.


"Günaydın, Thomas." dedi.


"Günaydın, Michelle." dedi.


Daha fazla uzatmak istemiyordu. Uzatan tarafın karşı taraf olması içinde bilmediği duaları ediyordu. Thomas'ın çok inançlı bir insan olduğu söylenemez. Aşktı galiba inançlarını yeniden yeşerten.


"Thomas." dedi.


"Michelle." dedi.


"Bu yakınlarda bir yerlerde ihtiyaçlarımı alabileceğim bir yer var mı?" dedi.


"Siz daha yeni mi taşıdınız kendinizi buraya? İnsanın kendisini yeni bir yere taşıması zordur." dedi.


"Evet, sana katılıyorum Thomas. Yeni bir yer var mı?" dedi.


"Soru sormuştunuz değil mi? Pardon, bu aralar biraz dalgınım. Hemen şu aşağıda aradığınız yeri bulacaksınız." dedi.


Thomas hiç akıllı cümleler kurmuyordu. Dün bu kadar hırçın olan Thomas bugün niye bu kadar aptalca hareketler yapıyordu?


"Hangi aşağı?" dedi.


Ben de bir şeyler almaya gidiyorum. Eğer gelmek isterseniz beraber gidelim. Hem de öğrenmiş olursunuz." dedi.


"Şimdilik ihtiyacım yok. Sadece öğrenmek için soruyorum. "


Thomas derin bir boşluğa düşmüştü. İstediği cevabı alamamıştı. Yeri Michelle isteksiz bir biçimde adım adım tarif etti.


"Teşekkür ediyorum, Thomas." dedi.


"Rica ederim." dedi.


Konuşmaya başlarken uzaması için dua ettiğini biliyordu. Şimdi uzaması için bir sebep yoktu. Thomas binadan ayrıldı. Bir an önce işlerini halledip eve dönmek istiyordu. Markete girdi. Aklında olanları tek tek aldı. Kasaya doğru yöneldi. İçindeki derin yalnızlığın farkında değildi. Michelle'in kapıdan girdiğini gördü. Bir daha Michelle odaklanmak ya da dikkatini çekmemek için bir an önce kasadan geçmesi gerekiyordu.


"Biraz çabuk olur musun? " dedi.


Kasadaki adam kaşlarını dikti.


"Ne kadar çabuk olabilirim? Söylesene, kaç tane elim var." dedi


"Sadece bir tanecik soru sordum. Olamam da diyebilirsin. Kaç tane elin olduğu benim ne kadar umurumda sence? Basit bir soruyu bu kadar fevri bir şekilde cevaplamak zorunda değilsin. " dedi.


"Umurunda değil, öyle mi? O zaman git başka yerden al istediklerini." dedi.


Thomas istemediği bir tepki alınca ortamdan uzaklaşan bir adamdı. Öyle de yapmaya çalıştı. Michelle çoktan Thomas'a istemediği kadar yaklaşmıştı.


"Bir sorun mu var beyefendi? " dedi Michelle.


Kasadaki adam nezaketini koruyarak durumu açıkladı. Michelle'in ricası üzerine Thomas'in aldıkları kasadan geçmişti.


"Siz erkekler var ya. Hemen bir kadın görünce ne kadar değişiyorsunuz? Bu kadın gelmeseydi çoktan başka bir markete yolculuğum başlamıştı. " dedi.


"Ne alakası var beyefendi? Hanımefendi rica etti. Bende size bir iyilik yaptım." dedi.


"Yaptığın tek şey riyakarlık. Başka bir şey falan da değil." dedi.


Michelle araya girdi.


"Thomas artık gidelim mi? Daha fazla uzatmaya gerek yok bence." dedi.


Kasadaki adamda Michelle aynı fikirdeydi. Thomas poşetlerini alıp marketten ayrıldı. Michelle arkasından hızlı bir şekilde geliyordu. Yetişmekte zorlanıyordu. Karanlık hava kendini yağmura bırakmıştı. Süratli yağmurun içinde kızgın ve kendisini kontrol etmekte zorlanan Thomas'ı yağmur damlacıkları bile yakalamakta zorlanıyordu. Arkasından Michelle bağırmaya başladı.


"Thomas, Thomas. Nereye yetişiyorsun böyle?" dedi.


Thomas arkasından gelen sesi duymuştu fakat aldırış etmiyordu. Michelle tekrardan bağırmaya başladı.


"Thomas, bu kadar fevri olmanı anlamıyorum. " dedi.


Thomas bir an duraksadı. Geriye döndü. Michelle bir anlığına göz göze geldi. Artık Michelle diğer insanlar kadar değersiz biriydi.


"Ne istiyorsun benden? Siz insanları anlamıyorum zaten. Marketin nerede olduğunu tarif ettim sana. Daha ne bekliyorsun?" dedi.


"Hiçbir şey beklemiyorum. Sadece seni merak etmiştim." dedi.


"Teşekkür ediyorum. Merakını giderdiysen gitmek istiyorum. Sende yeni şehri keşfetmek için biraz dolaşırsın." dedi.


"Öyle mi?" dedi.


Thomas'ın yüzünden bir insanın bir duvara dönüştüğü anlaşılıyordu. Michelle şaşkınlığını koruyordu.


"Galiba öyle. İyi günler Mrs. Michelle." dedi.


Thomas arkasına bile bakmadı. Eve geldi. Kıyafetlerinden su akıyordu.


"Hep böyle olmak zorunda mı? Her şeyin bu kadar oyunculuk içerisinde geçmesini istemiyorum." dedi.


Odasına annesi geliyordu. Thomas öfkeli bir şekilde bağırmaya başladı.


"Nefret ediyorum insanlardan." dedi.


Annesi odaya girdi. Thomas'ı sakin bir şekilde izlemeye devam etti. Thomas kıyafetlerini etrafa savuruyor. Saçlarını yoluyordu.


"Thomas. Ne oldu oğlum?" dedi.


"Bir şey yok." dedi.


Thomas bir anlığına kendisini içinde bulunan öfkesine kapatmıştı. Annesi Thomas'ı alttan almaya çalışıyordu.


"Thomas her şeyden önce biz arkadaşız. Seninle her şeyi paylaşıyoruz. Birbirimize yardımcı olmaya çalışıyoruz. Elimizden geldiği kadarıyla birbirimizin yüklerini alıyoruz. Ne olduğunu şimdi anlatacak mısın?" dedi.


"Ne olacak anne? İnsanın olduğu yerde sorundan başka ne olacak? Hepsi çok iyi oynuyorlar elindeki senaryoları." dedi.


Thomas başından geçen olayları bir bir anlatmaya başladı. Annesi dışında anlaştığı pek nadir insan vardı. Birkaç saat olanların raporunu çıkardılar. Akşama yemek hazırlamak için annesi mutfağa gitti. Thomas duşa girdi. Hasta olmamak için saçını kuruttu. Kapı çaldı.


"Anne kapı çalıyor." dedi.


"Bakıyorum oğlum." dedi.


Annesi kapıya doğru gitti. Bugünlerde onları kimse rahatsız etmiyordu. Birkaç aydır annesiyle birlikte kalıyordu Thomas. Abileri annesini görmeye bile tenezzül etmiyordu. Uzaktan gönderdikleri para dışında bir bağ kurmuyordu anneleriyle. Annesi bu duruma üzülse de Thomas'a üzgün görünmek istemiyordu. Elinde olan tek evladının neşesine neşe katmak dururken neden hüzün dolu bir izlenim bırakmak istesin ki? Kapıyı açtı. Annesi kadını dün kapıda kaldığından biliyordu.


"Buyrun kızım. " dedi.


"Siz Thomas'ın annesi olmalısınız. Thomas eve döndü mü? Dışarıda kötü bir hava var. Bir de markette kasiyerle tartıştılar. Öfkeli görünüyordu. Sadece merak ettim. Yanlış anlamayın." dedi.


Michelle yağmuru üstünde taşıyordu. Her tarafı yağmur damlacıklarıyla doluydu. Saçı ıslak, makyajı bertaraf olmuştu. Margaret kızı iyice süzdü.


"Thomas eve geldi kızım. Merak edip sorduğun için teşekkür ediyorum. Bence hasta olmamak için üstündekileri değiştirmen gerekiyor. Belki akşam bize çay içmeye gelirsin. Bu teklifimi nezaketin için yaptığımı bilmeni isterim." dedi.


"Ah, teşekkür ederim. Gelmeye çalışacağım muhakkak. Ayrıca nezaketiniz için teşekkür ediyorum. Thomas'ın iyi olmasını bilmek yeterli benim için. Bu arada ben Michelle. Sizle bu şekilde tanışmak istemezdim açıkçası. " dedi.


"Ben de Margaret. Tanıştığımıza memnun oldum kızım. Tanışmanın bir şekli olması gerektiğini düşünmüyorum. Umarım, bir sonraki görüşmemizde istediğin şekilde tanışırız. " dedi.


Thomas ürkek bir ceylan gibi kapının arkasından konuşulanları dinlemekle yetiniyordu.


"İyi günler, Margaret teyze." dedi.


"Sana da iyi günler dilerim Michelle." dedi.


Karşı dairenin kapısına yöneldi Michelle. Margaret evin kapısını kapattı. Yemeği hazırlamıştı. Masayı Thomas ile beraber kurdular. Her gün Thomas okuduğu ya da yazdığı kitaplardan annesine bahsediyordu. Annesi de Thomas'a okudukları ve düşündükleri hakkında bir şeyler anlatıyordu. Uzun uzun konuştular. Thomas çayı hazırladı. Annesinin bardağına çayı doldurdu. Kanepenin bir köşesinde sessizce çayı içmeye başladı. Kapı tekrardan çalmaya başladı.


"Thomas kapıyı açar mısın? " dedi.


"Anne ben o kapıyı açamam. Zaten kimin geldiğini ikimizde biliyoruz. Bana bir iyilik yapmanı istiyorum senden. Kapıyı sen açar mısın? " dedi.


"Peki, Thomas. Sabahki öfkeni unutmanı istiyorum bu iyiliğin karşısında. Gelen bir misafir. Bizde misafirperver insanlarız. " dedi.


"Her şeyin karşılıklı olması gerekmiyor anne ama bu seferlik sözünü dinleyeceğim. " dedi.


Margaret kapıya doğru gitti. Kapıyı açtı. Zaten kimin geleceğini ikiside biliyordu. Bu sıradanlıkta Michelle onlar için yeni bir deneyimdi. Kapıyı açtı


"Çay teklifinizi düşündüm." dedi.


"Karar vermiş gibi duruyorsun." dedi Margaret.


"Kabul etmiş gibi duruyorum bence." dedi.


"O zaman yeni teklifim -içeriye gelir misin?- olacak." dedi.


"Buraya kadar gelip içeriye girmemek olmaz." dedi.



"Ayakkabılar dışarıda, sen içeride olacak şekilde girebilirsin." dedi.


Michelle ayakkabılarını çıkarıp içeri girdi. Kanepenin bir tarafına oturdu.


"Thomas mutfaktan bir tane daha bardak getirir misin? Bizim koleksiyonumuzdan getir yalnız." dedi.


"Tamam, anne. Başka bir şey istiyor musun? " dedi.


"Bir de sen gelirsen başka bir şey istemiyorum. " dedi.


"Geliyorum anne." dedi.


Thomas bardağı getirdi. Çaydanlıktan bir bardak daha çay koydu. Michelle'in ayaklarına kadar götürdü.


"Şeker alır mısın? " dedi Thomas.


"Birkaç tane alsam iyi olur." dedi.


Thomas şekerin olduğu nazik, küçük kabı uzattı.


"Bardaklarınız çok güzelmiş. " dedi.


"Kaç yıl önce kocam kuzeyden getirmişti. Hala saklıyorum. Böyle arada önemli olan birileri geldiğinde çıkarıyorum. Daha doğrusu Thomas çıkarıyor. Siz yeni mi taşındınız? " dedi.


"Evet, daha yeni taşındım. Babam karşıdaki dairenin sahibi. Burayı bana verdi. Çalıştığım yere yakın. " dedi.


"Hoş geldiniz diyelim o zaman. " dedi.


Thomas suskunluğunu koruyordu. İnsanlar konuşurken araya girmekten pek hoşlanmazdı. Michelle ara sıra göz göze geliyordu.


"Hoş bulduk Margaret teyze. Size teyze demem de bir sakınca yoktur umarım." dedi.


"Hayır, bir sakıncası yok. İnsan zamanı gelince yaşlandığını kabul etmeli. Sen ne düşünüyorsun Thomas?" dedi.


Thomas dalgındı. Odaklanmakta zorlanıyordu.


"Hey! Thomas. Nereye gidiyor aklın?" dedi Margaret.


"Bu aralar dalgınım anne. Katılıyorum söylediklerine." dedi.



"Annene yaşlı mı diyorsun yani Thomas? " dedi.


Annesi hafiften gülümsedi.


"Hayır, anne. Sana yaşlısın demedim. " dedi.


Michelle de Margaret'ın dediklerine katıldı. Thomas köşeye sıkıştı. İki kadın arasında kalmak bir erkek için ne kadar zordur. Hepsi birer şakaydı. Annesi ortamı yumuşatmak ve Thomas'ın sohbete eşlik etmesini istiyordu.


"Thomas. Sen az önce annene yaşlı mı dedin?" dedi Michelle.


"Hayır, demedim." dedi.


"Sen az önce annene yaşlı dedin Thomas. Biricik annene artık senin zamanın geride kalmak üzere dedin Thomas. Ah! Thomas. Yılanı uzakta arama derler." dedi Margaret.


"Anne yemin ediyorum sana yaşlı demedim. Sadece söylediklerini kabul ettiğimi söyledim." dedi.


"Sen annene yaşlı dedin Thomas. Bu bir kadın için kabullenilmez bir durumdur. Yanlış tahtaya bastın. " dedi Michelle.


Alttan alttan kikirdiyordu iki kadın. Thomas hala gerçekten üstüne geldiklerine sanarak durumu inkar ediyordu.



"Tamam, kabul ediyorum anne. Sana yaşlı dedim." dedi Thomas.


"Thomas oğlum. Sen sabah ne demiştin? İşte şimdi daha eğlenceli olmaya başlıyor. Seni köşeye sıkıştırdım." dedi Margaret.


"Ne köşeye sıkışması anne? Sabah ne dedim?" dedi.


"Şimdi nereye gideceğini merak ediyorum. Şimdi nereye gideceğini gerçekten merak ediyorum. Sen sabah ne dedin Bay Fevri?" dedi.


Michelle anne ile oğul arasında kalmıştı. Tanıdığı Thomas bir anlığına farklı bir insana dönüşecekti.


"Anne sabah konuştuğumuzla bu olan olay arasında hiçbir fark yok. İnan bana. " dedi.


"Sabah ne konuştunuz Margaret teyze?" dedi Michelle.


Konuya hakim olmak istiyordu. İnsan öteki olduğu yerde fazla nefes alamaz.


"Bu benim oğlum sabah bildiği bir doğruyu bildiği bin yanlışa tercih ederim diye cüretkar bir cümle kurdu. Şimdi görüyorum ki bildiği bin yanlış daha üstün geliyor. " dedi.


"Ne doğrusu Margaret teyze?" dedi Michel.


Michelle olaya yabancı kalmıştı. Bir anlığına aynı dili konuşmadıklarını fark etti.


"Bu genel bir söylem. Thomas toplumu reddeden bir sanat adamı olmaya çalışıyor. Bende bunun pek mümkün olmayacağını Thomas'a anlatmaya çalışıyorum. Sabah bu konu üzerinde biraz konuştuk. İkimizde galip gelemedik. " dedi Margaret.


"Anne senin yaptığın Truvaca bir hainlik. Olayla söylediğim şeylerin arasında bu kadar basit bir bağ kurmanı anlamıyorum. " dedi.


Michelle olayın bir yerinden girip kendinin de orada olduğunu hissettirmek ve yükselecek tansiyonu düşürmek istiyordu..


"Thomas sanatla mı uğraşıyorsun?" dedi.


Margaret sandalyesinden kalktı.


"Benim ilaçlarımı almam gerekiyor. Siz sohbetinize kaldığınız yerden devam edin. Belki gelemeyebilirim. Saat geç oldu. İyi geceler size." dedi.


"İyi geceler Margaret teyze." dedi.


"Anne ortaya bir konu atıp kaçıyorsun. Bildiğim binlerce yanlışı kabul ettirmek dururken tabanları yağlıyorsun. Neyse, bu konu burada kapanmadı. İyi geceler anneciğim." dedi.


Margaret kurnaz bir kadındı. Thomas sanat dışında konuşma konusunda pek becerikli değildi. Sanat dışında kalan insanları da kabul etmek istemiyordu. Michelle istediği şekilde tanışması için çocukları yalnız bırakması gerekiyordu. Öyle de yaptı. İlaçlarını aldı. Dişlerini fırçalayıp yatak odasına kapandı.


"Thomas, sabahki olaylar hakkında konuşmak ister misin?" dedi.


"Geçmiş hakkında konuşmak mı? En tercih etmediğim sohbet konuların içinde yer alıyor. Sabah kırıcı olduysam eğer özür dilerim. " dedi.


"Biraz öyleydin. İnsanız sonuçta. Önemli değil. Çayı ısıtmamı ister misin?" dedi.


Michelle ayağa kalkar gibi oldu. Thomas da aynı anda ayağa kalktı.


"Hayır, ben hallederim. Çayın nasıl ısıtıldığını görmek istiyorsan yanıma gelebilirsin. Hem burada tek başına oturmak sıkıcı olur senin için."


"Tabii, gelmek isterim. Gelmeyince yanlış anlamanı istemem." dedi.


"Hadi ama hala orada mısın? Geçmişe takılı kalırsan nasıl şimdiyi gorebilirsin. Şimdi çayla uğraşmamız gerekiyor." dedi.


"Siz insanlardan nefret ediyorum. Yeni yerler öğrenirsin." dedi Thomas'ın sabahki taklidini yaparak.


İkisi birden gülmeye başladı. Thomas bir anlığına durdu. Michelle birkaç saniye baktı.


"Duymayanlar için tekrar etmek istiyorum. Siz insanlardan nefret ediyorum çoğu zaman. Belki şimdi bu zamanda o nefret ettiğim zaman aralığında değiliz. Nefret ettiğimi bilmenizi istedim. " dedi.


"Niye nefret ediyorsun?" dedi.


"Benimki eylemsiz bir şekilde nefret etmek. Birini sevmiyorsam ondan nefret etmem ama ilişki kurmaktan kaçırırım kendimi. Bu da eylemsiz bir şekilde nefret etmek olur." dedi.


"Aslında sen nefret etmiyorsun. Sadece hepsini sevecek bir güce sahip değilsin. " dedi.


"Evet, sana tanışırken insan olduğumu söylememiştim herhalde. Ben, Thomas. Bir insanım beklediğiniz kadar güçlü bir varlık olamam. Siz ne kadar güçlüyseniz bende o kadar güçlüyüm. " dedi.


İkisi de ocakta çayı unutmuştu. Çaydanlığın üstünden çıkan hararetli buharlardan çaya odaklanılması gerektiğini anladılar.


"Thomas çaya bak. Thomas çaya bak. Thomas." dedi.


"Michelle çaya bakıyorum. Michelle çaya bakıyorum. Michelle, baktım. " dedi.


Kikirdeme sesleri yükseldi. Balkonda yanan sigaralar, dolup boşalan bardaklar vardı. Saat sabah doğru yaklaşıyordu. Artık ayrılık vakti gelip kapıyı çoktan çalmıştı. Misafiri kapıya kadar geçirdi Thomas.


"Kapıyı açabilirsin, değil mi?" dedi.


"Hadi ama. Deneyeceğim. Hemen buradasın. Açamadığım zaman gelir açarsın. Hem o bir anlık dalgınlıktı." dedi.


" Ne diyorduk? Ha, bu arada sana doğaçlama şiir okumamı ister misin?" dedi.


"Elbette." dedi.


"Karanlıklar yerini aydınlığa bırakırken ne umar insan?

Gece midir insanı telaşa sokan?

Açılmayan kapılar ve çıkılmayan fikirler

Kabul etmesem de bana eşlik ederler." dedi.


"Doğaçlama için gayet yerinde." dedi.


"Kapıyı da açtığına göre Thomas'ın gitmesi gerekiyor. İyi geceler Michelle." dedi.


"Açtım, açtım. Merak etme. Hadi iyi geceler. Yatmadan dua etmeyi unutma. " dedi.


"Düşünürüm. " dedi.


"Düşün." dedi.


"Artık gitmelisin. Bende konuşmaya başlayınca bitirmeme hastalığı var. Daha önümüzdeki günleri de düşünmemiz gerekiyor." dedi.


Thomas bir yandan da sohbetin bitmesini istemiyordu. O an yıllar boyunca konuşacak enerjiye sahipti.


"Haklısın." dedi.


Kapı kapandı. Thomas birkaç saniye boyunca kapıyı açık tuttu. Michelle kapıyı tekrar açtı.


"Gelecek biri mi var?" dedi.


"İlham perileri bu saatlerde beni rahatsız etmekten çekinmezler. Onları bekliyorum sanırım." dedi.


"Hadi ama Thomas. Artık uyku vakti. Çay için teşekkür etmeyi unutuyordum az kalsın." dedi.


"Rica ediyorum. " dedi.


İkisi bir anda anlaşmış gibi kapılarını kapattılar. Thomas bir anlığına boşluğa düştü. Kapının arkasında birkaç dakika boyunca oturdu. Gecenin bir saatinde kendini yatağa bırakmak konusunda zorlanıyordu. Balkona çıktı. Uyumadan önce yaptığı en güzel aktiviteyi yaptı. Sokak boş. Karanlıklar git gide derinleşiyor. Bir anlığına insan kendini boğulur gibi hissediyordu. Uzaklara baktıkça daha çok ruhu karmaşık bir hal alıyordu. Sigarasını söndürdü. Yatağa girdi. Bugün hiçbir şey okumamıştı. Yarın okuduğu kitapları sahafla takas etmesi gerekiyordu. Gözlerine uyku girmiyordu. Michelle'in biraz daha yanında kalmasını istiyordu. Kendine yediremiyordu. Birine karşı bu karmaşık hislerin içinde boğulmayı istemiyordu. Hisler gelip geçiyordu. Deneyimleri hislerine güvenmemeyi öğretmişti Thomas'a. Gözünde büyüttüğü uykunun artık içindeydi.