Bazen kendini hayatın merkezinde sanırsın. Kuşların gökyüzünde uçuşu, bir kedinin sana masum gözlerle bakışı belki bir karıncanın taşıdığı kırıntı bile bizim içinmiş, bize aitmiş gibi gelir. Sonra anlarsın ki bunların hepsi kocaman bir yanılsamadan ibarettir, güzel bir rüyadan acı yaşamına dönmüş olursun. O merkez aslında senin yalnızlığındaki boşluğun merkezidir. Bir adım atsan düşecek gibi olursun, sanki bir nefes alsan ciğerlerin yanacakmış gibi.

Hayat her zaman böyle çelişkilerle doludur. Mutlu olmak çok kolay ama bir o kadar da zor, aşk çok iyi bir duygu ama bir o kadar da kötüdür. Her şeyin mantıklı bir açıklamasının olduğu bu dünya çoğu zaman mantıksızlıklarla doludur.

Peki nedir bizi bu yaşamda tutan? Nedir bu kadar çabalamamızı sağlayan? Tüm yaşamımızı bir şeyler için bir şeylerle savaşarak geçiririz. Sona geldiğimizde de aslında ne kadar da boş şeyler için gereksizce zamanı savurduğumuzu anlarız ama iş işten geçmiş olur. Yaşamak için yaşamımızdan oluruz. 

İşte bu hayat kuşunun bir kanadı trajedi bir kanadı komedidir ve ikilemler arasında göç edip durur. Yağmur yağar ıslanır, güneş açar kavrulur, bazen bir ağaca takılır tüyleri kopar. Uçar, uçar ve bir gün yorulur.

Amaçlarımız için çabalamak bu hayatta bir şeyleri güzel yönde değiştirebilmek güzel bir durumdur ama asıl yapmamız gereken bunlarla birlikte anı fark ederek yaşayabilmek zamanın her zerresini hissedebilmek, özümsemek ve birilerinin hayatına dokunabilmektir. Belki böyle olursa yaşamak anlam kazanır boşluklarımız dolar nefes alışımız kolaylaşır. Yaşam kuşumuz da geriye baktığında rotasının ne kadar doğru olduğunun anlar ve huzur içinde yolculuğunun sonuna gelir. Her bir kanat çırpışı ayrı bir anlamlı olur.

Karşımıza çıkan her şey yazgının bir oyunu olsa da ilerleyiş bizim elimizdedir. Gerekli olan çelişkileri kontrol edip iyi yön vermektir. Belki de yaşamın anlamı böyle kazanılmış olunur.