Gözümü açtığımda kilolarca yük taşıyormuşum gibi hissettim. Sanki hiç uyumamış gibiydim. Bir süre yatakta oturduktan sonra hâlâ kendime gelemediğimi fark ettiğim için balkona çıktım. Dışarıya hakim olan gürültü, insanı rahatsız etmek ve huzursuz etmemek arasında gidip geliyordu.

Sıcak ekmek kokusu balkona kadar ulaşıp beni oraya davet ediyordu. Hiç düşünmeden kabanımı alıp daveti kabul ettim. Koku herkesin dikkatini çekmiş olacak ki birçok kişi ipliğe dizilmiş gibi sıradaydı. Onların burayı tercih etmesi normaldi ama itiş kakış olmadan sırada beklemeleri alışılagelmiş bir şey değildi. Buna şaşırmış olmamın sebebi sadece bu fırın olmamakla beraber bu mevkinin en büyük mağazasından en küçük fare deliğine kadar kargaşa, tek niteliği saygısızlık olan sayısız ekseriyetin adresi olmasıydı. Etrafa şöyle bir bakındığımda alışık olduğum karmaşa yoktu. Olmayan düzen yerini olması gerektiği düzenliliğe bırakmıştı. Sıranın bana geldiğini fark ettiğimde her zamanki çalışan karşımda değildi. Karşımdaki baştan aşağı intizam kalıbına uygundu. Beni şaşırtan güleryüzlü ve saygılı davranmasıydı.


Çıktığımda karşıdaki manav bana doğru yürüyordu. Ne yapacağımı bilemediğimden olduğum yerde donup kaldım. Çünkü yaptığı hileyi söylediğim için beni az kalsın bıçaklayacak olan adamın ta kendisiydi. Bir anda elime tutuşturduğu taze meyveleri almam için ısrar ediyordu. O olaydan sonra kabul etmemeliydim. Çünkü belki de zehirliydiler. Zamanında öfkeden deliye dönmüş, şimdi ise parlayan gözlerle bakan o kırmızı yüzün neler yapabileceğini az çok tahmin ediyordum. O kadar ısrar etti ki kabul etmek zorunda kaldım ama eve vardığımda onları doğruca çöpe atacağım gerçeğini değiştirmiyordu. Yandaki berberin kapısından hızlıca geçmeliydim çünkü yine kafama ustura yemek istemiyordum. Oysa şimdiye kadar en az beş kişinin omuzlarındaki havluyu fırlatıp yüzü kanlar içinde ağız dolusu küfürleri bir o yana bir bu yana savurarak kapıdan çıkmaları gerekirdi. Az sonra bunları yapacak birkaç çift göz görmemek için hızlıca geçmeyi planlıyordum ama göz ucuyla baktığımda beklenen olmamıştı. Ne kendine edilen hakareti zevkle dinleyen ve yaptığı işten gurur duyan berber ne de kurbanlar vardı. İçerisi güzelce tertip edilmişti. İki küçük çırak yerine işinde iyi olduğu giyiminden bile belli olan çalışanlar vardı. Beni görünce selam vermeyi ihmal etmediler. Tıpkı benim şaşırmayı ihmal etmediğim gibi.

Eve doğru ilerlerken fırının yanındaki mağazanın camından içeriyi süzdüğümde; koşuşturmayan, birbirine çarptığında ortalığı yıkmayan ve aldığı eşyayı bir hazineymişçesine tutup onu karşındakine kaptırmamak için türlü türlü taklalar atmak yerine ona daha güzelini hediye eden insanlar vardı. Yüzüme çarpan soğuk rüzgar ile camdaki yansımamı fark ettim. Olması gerektiğinden daha şaşkındı.

Bir terslik olduğunu fark etmekte elbette geç kalmadım ama bu caddeyi böyle görmek, biraz da olsa huzura ermek paha biçilemezdi. Mağazadakileri kafamla selamladım. Rastladığım üst kat komşumu da selamlamadan edemedim. Etrafımda mutlu insanları görmek beni de mutlu ediyordu. Hele ki kendimi bildim bileli rastlamadığım huzur beni daha çok neşe saçmaya itiyordu. Kapının önüne geldiğimde kargocunun buraya yürüdüğünü görür görmez içimden dualar ederek ona koştum. Umarım bu sefer sağlamdır diyerek elindeki kutuya sarıldım. Kutuda ne en ufak bir ezik ne de kopukluk vardı. Birbirimizle selamlaşıp teşekkür ettikten sonra ev kapısına yöneldim. Kapı aralıktı. Çıkarken kapatmayı unutmuşum herhalde, diyerek içeri girdim. Benim gibi şüpheci bir insanın böyle düşünmesinin sebebi bugün yaşanan ufak da olsa tozpembe olayların olmuş olmasıydı. Elimdekileri masaya bırakmak için mutfağa gidiyordum. Mutfağın olduğu yerde beyaz ışıklar vardı. Bulanık görüyorum sanırım, diyerek gözlüğümü silip düzelttim ve kafamı kaldırdığımda etrafımda hiçbir şey yoktu. Bir anda boşluğa düşüyor gibiydim.


İrkilerek uyandım. Bu sefer gerçekten uyanmıştım ve bu seferki kabus değildi. Her şeyin az önceki gibi olup olmadığını kontrol etmek için balkona koştum. Her şey eskisi gibiydi. Hava bunaltıcı, kaldırım birbirine hakaretler savuran insanlarla dolu, ara sokaklar birbirini öldürmek isteyenlerle taşıyordu. Hala insanları kazıklamaya devam eden manav yerinde ve berberden dışarı seken usturalar hala çokça... Rüyamda olanlara şaşırmakta haklıydım. Asıl beni en çok şaşırtan şey, hala bu dünyanın yaşanabilecek bir yer olabileceğine dair inancımı kaybetmememdi.