Acele ediyorum kendime yetişmek için... Her zaman bir telaş, bir acele içindeyim. Sanki bir yere yetişmem gerekiyor, bir şeylerin hemen olmasını istiyorum. Zamanla bir yarış içindeyim. Böylelikle yaşamı kaçırıyor gibi hissetmeye başlıyorum. Biliyorum yetişmem gereken bir yer yok. Kaçırdığım çok ân var. Biraz yavaşlamalıyım, yapabilirsem biraz durmalıyım. Dur ve nefes al.
Bahçede; zayıf noktam, sağlam noktamla yarıştı. Saf noktam kazandı.
Sakinleştim. Akşam canlı müziğe gidelim. Sonraki akşam lunaparka, bulutların üzerindeymişiz gibi...Çocuk oluruz. En son çocukken gitmiştin; çok eğleniriz, sanki son günlerimizmiş gibi yaşadığımız ânın kıymetini bilerek, doyasıya eğlenir, kahkahalar atarız.
…
Yağmur serpiyor biraz. Andrey Tarkovski’ filminin yavaş tempolu sahneleri, insan ruhunun karmaşıklığı ve kasvetli filmin varoluşsal havası; sakin şiirler yazamıyorum. Kek pişirmek de şiire dahildir. Ev mis gibi kek kokuyor. Yuva hissi doluyor içime. Düşük kalori, şeker, diyet filan. Haydi takma bir defa bunları diyorum.
Doğum günüm. Yaş almak yas almakmış. Yaşadıkça yas biriktirmiş oluyoruz. Google kutladı, balonlar uçtu. Sevinçten havalara uçtum ben de. Mutluluğa her elime attığımda zorluklar çıktı karşıma ve bir noktadan sonra karamsarlığa düştüğüm zamanlarda; mutluluğun da mutsuzluk gibi geçici olduğunu düşündüm. “Kalbinin güzelliği yüzüne yansımış abla.” diye peşimden bağıran, elinde mendil tutan, güzelim kız çocuğunun zeytin gözlerini, umutlu bakışını hatırladım. Yeni yaşımda hayatımı kısıtlamayacağım diye sözler verdim kendime. Ve daha bir sürü şey diledim. İçimden geçirdiğim iyi dilekleri, samimi duaları çok seviyorum. Ferahlık kaplıyor içimi her duada duygularım özgür kalıyor. Özel zamanlardan geçtim. İçimden o kadar güzellikler aktı ki, güzel enerjiler paylaşmak istiyorum. Kaderimin mihenk taşı olabilir bu güzellikler.
...
Tümsekler olur, ayağım takılır, yürümeye devam etmeliyim. Düzlükler de aşılır. Bir yamacın en uç köşesinde turna kuşu var. Uçacak ama öncesinde ayaklarını sağlam basıyor. Hazır olduğunda uçuşu kaçınılmaz. Cesaretle yamacın en ucunda olmak heyecanlandırıyor. Nefesimi kesiyor Turna'nın uçuşu, göç yolunda olması ve sadakati. Eşi ölen turna hayata küsüp yaşamına son veriyor. Yaralanmış kanatların iyileşmesi zaman alır. İnsanın göğü, denizi, ülkesi, çölü, kuyusu zindanı, kendi içinde. Yıldızları görebilmek, denizaltına dalış yapmak, ülke değiştirmek, çölde zamanı unutmak kum tepeciklerin üzerinde. Kuyuya düşmek, kuyudan çıkmak, zindanın karanlığına hapsolmak, ya da orada çiçekler ekmek, karşılıksız verdiğimiz her sevgi zerresinin çöldeki kum taneleri misali geri dönüşümü var. Yaşamımıza katılacak insanlar ve dahil olan her olay, bizimle yürüyecek, birlikte yaşamımıza uzun soluklu devam edecek, hikâyemize katılacaklardır. Domino taşları ardı ardına yıkılır. Bir dizi hadise birbirini takip eder veya tek bir olay zincirlemesi. Yaşam deneyimlerimiz birbirine bağlı. Domino taşları gibi durdurulmaz yaşantılarda bulabiliyoruz kendimizi. Dağın zirvesinde bir halat var ve aralıklarla düğüm atılmış oldukça sağlam görünüyor ama halat hiç ummadığımız bir anda kopabilir. Ve bütün bunlar dişe değer öğretilerdir.
...
Gönlün de bir dileği, bir sitemi var elbette.
Cenazeye katılmış kederli bir yüzün acısına ve ölümün soğukluğuna büründü yüzüm. “Ciğerim yandı” deyiminin dilde ne kadar kolay söylendiğini anladım.
Öldüğüm ellerini başkası tuttu; bu sessiz bir kıyamet.
Bu sensiz bir kıyamet. Aynı masada oturalım; biz yabancı iki insan. Çok üzüntü oturdu benimle, kalkıp gitmedi yanımdan. Kimse bilmedi içinde ağrı olan kelimeleri. Sahipsiz kelimeler. Az önce kucaklaştığım kelimeler. Hangi kelimenin kapısını çalmalı? Sahipsiz bırakmamak için; dansa kaldıralım boynu bükük, yalnız kelimeleri.
...
Kafamı açıyor, tesisatçının duvarı delen karot makina sesleri... Komşular; çocuk kavgalarını bırakın. Suya sabuna değmeden; kimsenin yolunu kesmeden. Köprüleri yakmadan yaşayalım.
Tanımadığım insanların düğünlerine gidip oyun havası oynuyorum.
Yabancı evlerin zillerine basıp kaçıyorum, çocuklar gibi yaramazlık yapmak istiyorum. Çocuk oluruz. En son çocukken haylazlık yapmıştık?
Gece olmuş, bol barahatlı yemekler pişiriyor yan komşu. Pencere açık kokusu içeri doluyor. Karşıdaki komşular Barbar. Babama gözdağı veriyorlar arayıp, bir bela çağrılıyor. Taşınıp gidiyorlar neyse ki.
Hatırladığım kadarıyla dünya bir falso vermektir.
Sokak gürültüleri, mahalle izlenimleri, barbar komşular ve daha birçok şey yaşantıya dahil.
Bense gülümseyerek kaderimin peşinden koşuyorum.
Ferah günlere...