Yaşar Kemal'in Nazım Hikmet'e yazdığı mektup. Aynı zamanda Nazım Hikmet'in okuduğu son mektuptur. Ve sonrasında gelişenler...
“cambridge 19.5.1963
hills road, 238
nâzım ustam, aslan baba,
buradan ay başında ayrılıyorum. bir hafta için, paris’te olacağım. sonra macaristan'a geçeceğim. demek ki, sizin istediğiniz gibi 15 haziran'da budapeşte'de buluşabiliriz. bu benim kararım, benim kurduğum plân. işler o kadar ağır işliyor ki daha benim davetiyeyi göndermediler. bir de uçak biletini daha göndermediler. ağzım sütten yandığı için, belki macaristan'da buluşamayız, orada buluşamadığımız takdirde nerede buluşabiliriz? ne düşünüyorsunuz? bana telefon edin...
görüştüğümüz zaman, size de birkaç sözüm var ya, hele kalsın şimdilik... telefon edemezseniz, paris'te abidin bey'in adresine, bana yazın. fakat telefon edeceğinizi sanıyorum.
bilmem duydunuz mu, beni ve bazı arkadaşları gazeteden attılar. cumhuriyet, sanırsam, bir iyice gericilerin eline geçti. bu bakımdan, benim türkiye'de işler epeyce kızışmış durumda.
korkunç zalim ve oportünist bir burjuva var orada. hiç insafı yok. üstüne üstlük bir de benim ev sahibinden bir “nota” geldi, evi boşalt diye. bir avrupa’ya çıktık, işsiz ve evsiz kaldık. ne ise bunları sonra uzun uzun konuşuruz. bence o kadar önemli değil. türkiye'ye döndüğümde bütün bunları düzeltebilirim gibime gelir.
yenge nasıl? siz yazıyor musunuz?
'yer demir gök bakır'ı aldınız mı? türkiye'den gelen haberlere göre, bu kitabın tutuluşu, karşılanışı ince memed’den daha iyi olmuş.
tel: 47 509 mrs. kemal diye arayacaksınız. ev adresini de verirseniz garantili olur.
sizi ve yengemi hasretle öperim.
thilda ikinizi de öpüyor.
yaşar kemal.”
mektuptan sonrasını vera tulyakova hikmet şöyle anlatıyor;
mektubu okuduktan sonra hemen telefona sarıldın ve sabah saat 9’da görüşmek üzere santrale kayıt yaptırdın:
“47509 – cambridge, mister kemal”
işte burada, yaşar’la gerçekleşmeyen konuşmanın makbuzu duruyor öylece.
birden nasıl da canlanıverdin! ertesi gün yapacağın işleri yeniden gözden geçirdin ve şöyle dedin: 'doktorların canı cehenneme, macaristan büyükelçiliği’ne gitmeli. yaşar’ın kâğıtlarını çabuklaştırmak gerek. budapeşte’ye gidişimizi de öne alalım ha, ne dersin? bir hafta sonra mesela. anyuta’yı okuldan alıp gidelim. orada, yerinde her şeyi daha kolay yoluna koyarım onun için. ah, zavallı oğlum benim. onu yola getiriyorlar akılları sıra. güçlü olduğunu, onlara göre fazlasıyla bağımsız davrandığını gördüler tabii. olsun, hiç önemi yok bunların. yaşar’ın her işi yolunda gidecek. eminim buna. şimdiden belli artık. harikulade bir ağaç gibi gelişti yeteneği ve insanlar keyifle tadına bakıyorlar yemişlerinin... çok memnunum çok. ciddi bir kitap yeni yazdığı, onunla daha da yukarılara çıktı... yarın onu da yayınevine götürmeli. çevirisini hemen yapsınlar... yoksa ona şimdi mi telefon edeyim, vera? yok, yok geç oldu artık. bağlanıncaya kadar... sabah olur...'
konuştun, konuştun, konuştun...
başladın yaşar’ın kitabını aramaya. bir türlü bulamıyordun. ben yatmaya gittim. yatak odasına kadar eşlik ettin bana. sonra novıy mir dergisinin son sayısını getirip kendin televizyonun başına geçtin. son haberleri izlemek istiyordun. yarım saat geçmemişti ki yanıma geldin ve beklenmedik bir öneride bulundun:
'hadi parka gidelim, kestanelerin altında oturalım biraz. hepsinin çiçekleri açmış. evin içi boya kokuyor, çok havasız.' pencereden baktım, karşı evde tek bir lamba bile yanmıyordu. omuzlarıma büyük bir şal aldım, çıplak ayaklarıma saboları geçirdim ve çıktık dışarı.
ve orada, parkımızda, çiçeklenmiş kestane ağaçlarının altındaki bankta oturup son kez söyleştik seninle. hüzünlü, ama hoş bir konuşmaydı... ancak ölüm unutturabilir onu bana."
ertesi sabah, 3 haziran 1963 saat 07:20'de nazım hayata gözlerini yummuştur.
Kaynak: https://eksisozluk1923.com/yasar-kemalin-nazim-hikmete-yazdigi-mektup--6198192