Senin bu 'hayatta biri dik durmama yardım etsin istiyorum' duruşunun keskin ucu batıyor içime. Çünkü ben hep, senin yıkılabileceğin bir yer olmak istedim. Kabul hataydı, ben hep daha güçlü ol istemeliydim. Belki bu senin için daha iyi olurdu. Belki okulun daha iyi gider, hayatla aran daha sıkı olurdu.

Ama bir kötülük yapmak istedim. Ellerini ovuşturarak kıs kıs gülen, saçları iki yanından toplu, gözleri çipil çipil bir kız çocuğunun; yattığı beşikten inip bir duvar boyamayı, bir ayna kırmayı, bir azar işitmeyi istediği gibi, ben de sana bir kötülük yapmayı istedim. Zaten herkesin yanında çok büyüksün, benim yanımda biraz çocuk ol istedim.

Yani sen hiç mi sıkılmıyorsun? Hiç mi okulun arkasında, gizlice gidilen o çay bahçesinin üst katında, ya da ne bileyim, mutlak bir tanıdık çıkar korkusuyla ayakta konuşulan o mahallenin duvarının dibinde; yahu sen hiç mi beni öpmek istemiyorsun? Ne olacak ki bir kereliğine iş işten geçse, bir yere geç kalsan mesela. O sunumlarında eksik olsa ne olur, kravatını biraz gevşek bağlasan? Hatta eve giderken birkaç yudum bir şeyler içsen sevgilim, fırlayıp yerinden buraya gelen bir otobüse atlasan. Az gayret hadi, bir kerecik de saçmalasan. Ne olacak ki? Sen ölmeyeceğini mi sanıyorsun?