Kalemi dakikalardır elimde tutuyor, insanları düşüncesizlikle suçladıktan sonra öznesi, nesnesi ben olan cümleler kuruyorum. Her gezdiğim sokakta daha önce elini tuttuğum cümleler arıyor ve uzun zamandır da kendime rastlamıyorum.

Üzgünüm; güzel kalpli, güzel düşünceli insanların hatırına dönmüyor dünya. Bu yüzden yaşamak için verilen her çaba biraz da kendimize tutunmak aslında. Aşkımız terk edebiliyor bizi, arkadaşlarımız, ailemiz... İnanır mısınız, bazen bedenimiz bile. Ama içine döndüğünde gördüğün, aynadakinden daha çok memnun ediyorsa seni ve de sıkılmadan 'ben buyum' diyebileceğin bir ruhun varsa her zaman seninle gelen bir şeyler oluyor. Bütün kavramların içini boşaltıp kendince tanımlar bile ortaya çıkarsan, 'benim merhametim budur', 'benim kinim budur', 'ben buyum' diyerek ruhsal ötekileşmelere gittiğinde anlıyorsun ki; sen dilinden dökülenden, aklına düşenden fazlasısın.

İlla ki yoluna taş koyacaklar, illa ki kıskanacaklar senin tek parça durmanı. İlla ki sen de başkaları için böyle zanlara kapılacaksın. Ama sen hatalar ve baskılar sonucunda körelmiş ve hiç değişmez bir zihin değilsin. Sen düşünmeye zorlandığın şeylere inat, kendi fikirlerinde oluşmuş kişisin. Senin yaktığın şeyin ateş olmadığını söyleyecekler. Gün olacak zihnini duruladığın pınarlarına "bu su değildir" diyecekler. Ama sen su bildiysen o sudur, ateş bildiysen bil ki o en yeşil ırmakları dahi tutuşturur. Çünkü sen, sensin bak; kendin olduğun sürece düştüğün yeri beğendiysen kalkmak, vardığın hedef yetmediyse kalmak zorunda değilsin. Öyle güçlüsün ki artık, güçlü olmak zorunda değilsin. Kendini kaybettiğinde, onu aramak, ona rastlamak ve ona bilmek zorunda olduklarını anlatmak bile senin özün için bir dayatma sayılır. Dayatmalara mecbur değilsin.

Hem sen bir yağmurlu güne şemsiyesiz dalıyorsan ne olmuş yani? Hayatı gözü kara yaşamakla aynı şey değil mi?En kötü ıslanırsın bak. En kötü yaşlanırsın.