Emekli olmuş hayatının yarısını çalışarak çocuklarını okutmak için geçiren yaşlı adam cep telefonunu unuttuğu için az önce çıktığı eve geri dönüyordu. Kapının önüne geldiğinde eşi ve oğlunun hararetli tartışmasına kulak verdi.
Oğlu: "Senin yüzünden sen şımarttın bu adamı."
Eşi: "Neyini şımartacağım onun sünepenin teki geçen gün Hekime’nin düğünü var şık bir elbise almam lazım dedim param yok dedi. Patronundan borç al deyince de bir hafta önce zam istedim bana çok kızdı dedi. Hem ihtiyar hem korkak!"
Oğlu: "O kadar çalışıyor nereye gidiyor bu paralar? Anne bu adam paraları karılarla yiyor olmasın?"
Eşi: "Saçmalama onu bile yapamaz bu salak. Nereden evlendim bu adamla. Gençliğimi güzelliğimi süpürge ettim. Komşunun kocası Ayşe'yi el üstünde tutuyor. Kollarındaki bilezikleri satsa bizim evin iki katı eder."
Oğlu: "Yok yok kesin para saklıyor bizden. Görünüşte masum duruyor ama koyun postuna bürünmüş kurttur o."
Eşi: "Sana bir tavsiye oğlum fakir kimseyle evlenme. Kaç yaşında olursa olsun bul zengin bir karı hayatını yaşa. Bak bana çamaşır makinesi bozuldu diye çamaşırları ellerimle yıkamaktan ellerim yara oldu. Gelsin o mendebur herif gösteririm ben ona."
Oğlu: "Bana verdiği harçlık da yetmiyor. Arkadaşlarım hep yeni ayakkabılarla geziyor bir de benim giydiğime bak!"
Eşi: "Ah! Ah! Ne işe yarar belli değil. Akşam geliyor, sabah gidiyor. İki kelime sohbet etmiyor bizimle."
Oğlu: "Sohbet etse konuşturmuyorsun ki adamı." (Gülerek)
Eşi: "Konuşsa ne olacak be! Tamam karıcım, peki karıcım, olur. Başka kurduğu cümle yok dağ ayısının."
Oğlu: "Babam kötü bir baba. Böyle baba mı olur. Başkalarının babası okula servis tutup gönderiyor. Hatta kendi götüren bile var. Benim bir aylık harçlığım onların bir günlüğü kadar. Olmaz olsun böyle baba."
Bütün bu konuşmaları şimdiye kadar dikkatle dinleyen yaşlı adam bu cümleyle afalladı. Oysaki yıllardır onlar için çalışıyordu. Her gün söylenen sitemli sözlerin, hatta hakaretlerin kendisinde açtığı yaraları kapatmayı öğrenmişti. Ama kötü bir baba olduğu, kalbine isabet eden kurşun gibi, kapanmayan bir acıya neden oldu. Bir anlık boşlukla ayakları yerden kesildi. Tutunmak için kapının koluna elini uzattı ama elinden kaydı. Kapı gıcırtılı bir sesle açıldı ve yere düştü. Eşi ve oğlu konuşmalarını duymuşlar mı acaba diye şaşkın gözlerle ona bakıyordu. Yerden kalktı dizlerini silkeledi ve eşinin daha on dört gün önce yırtıldığı için diktiği pantolonun tekrar yırtıldığını fark etti. Bunu eşine söylediğindeki azarı anımsadı. Tekrar pantolonu dikmesini söylese, herhalde kıyamet kopabilirdi. Yaşlı adam bunları düşündüğü sırada Nokia 3310 markalı telefonu çaldı. Koşar adımla gidip telefonu açtı.
"-Evet efendim. Hmm..."
"-Tabii ben getiririm."
"-Şey bu arada bana zam yapacaktınız..." diyemeden telefon yüzüne kapandı. Yine de patronun kendisinden istediği şeyleri götürürse zam yapabilirdi. Ağzına bir parça peynir aldı akşama mesaiye kalacağım beni beklemeyin dedi ve çıktı. Sanki her gece onu bekliyorlarmış geceleri gözlerine uyku girmiyormuş gibi...
1. Bölüm
Karısı gelirken yağ almayı unutma diye bağırdı arkasından. Yaşlı adam sitem eder gibi tamam dedi. Patronunun kendisine söylediği şeyleri almış kafasında nasıl zam isteyeceğini kuruyordu. Acaba efendim mi desem yoksa patronum mu? Girer girmez mi söylesem yoksa çıkarken mi? İltifat mı etsem acaba? Gerçi yalakalıktan hiç hoşlanmaz. Bütün bu düşünceler hızla geçiyordu aklından. Fikirlerin biri geliyor diğeri onu kovalıyordu. Bu sırada kahrolası telefonu yine çaldı. Telefonu açmaya tereddüt etti. Patronu onu nerede kaldın diye azarlamasından korkuyordu. Neyse ki arayan patronu değildi telefondaki.
Adam: "Alo buyurun"
Yabancı: "Bu ayki taksiti yatırmamışsın."
Adam: "Şey bu aralar biraz sıkışığım."
Yabancı: "Ben de sıkışığım sana neredeyse bedava arsa satıyoruz."
Adam: "Biliyorum ama bana bir süre mühlet verseniz. Hem bugün patronumdan zam isteyeceğim."
Yabancı: "Onu bunu bilmem bir hafta içinde para hesabımda olmazsa anlaşmayı feshederim ona göre."
Adam telefonu yüzüne kapattı. Ne yapıp edip zam almalıydı üç gün sonra maaşı yatacaktı çünkü. Yürümeye devam etti. Bir sürü işyerinin önünden geçerken berberin aynasında kendisini gördü. Saçı başı dağınık haldeydi. Güzelce tıraş olmalıyım patronun karşısına hoş çıkarsam şansım artar diye düşündü. İçeri girdi ve oturdu.
Berber: "Nasıl olsun?"
Adam: "Saçı da sakalı da kısalt. Bugün büyük gün."
Berber: "Hayırdır düğün falan mı var?"
Adam: "Hayır patronumdan zam isteyeceğim"
Berber hafiften alay eder gibi güldü. Eğer müşterisi olmasaydı kahkahayı basardı.
Berber: "Mehmet oğlum makası getir."
On altı yaşlarındaki çocuk köşedeki koltuğa oturmuş telefonu neredeyse gözüne sokarcasına oyun oynuyordu.
Berber: "Mehmet sana diyorum hey Mehmet!"
Berber sinirlendi oyun oynayan çocuğun elindeki telefonu aldı ve ensesine sert bir şaplak attı. Çocuk yaşlı adamdan utanmış olsa gerek gözleri doldu ağlayarak dükkandan çıktı.
Berber: "Bunlar da böyle ne boka yararlar belli değil gece gündüz ellerinde telefon."
Adam: "Siz de çok sert davrandınız."
Berber: "Sert mi? Babam bizi oklavayla döverdi."
Adam: "Canım babanız dövüyor diye siz dövmek zorunda mısınız?"
Berber aynadan yaşlı adama sert bir bakış attı. Berbere akıl veren ve haklılığının gurunu yaşayan yaşlı adam gözlerini kaçırdı. Az önceki yiğitliği kendisi yapmamış gibi sessizleşti. Bir yandan berberin makası öfkeyle kapatıp açmasını görüyor başına bir iş gelmemesi için içinden dua ediyordu. Berber ensesini almak için elini jilete uzattığında kendisini keseceğini düşünerek;
"Durun ense kalsın!" (Gittikçe sesini kısarak)
Berber: "Kalsın mı? Böyle çok kötü durur."
Adam: "Kalsa daha iyi."
Berber kıllardan yüzünü temizledi. Başını bir güzel yıkayıp şampuanladı. Fön makinesiyle bir güzel şekil verdikten sonra sıhhatler olsun dedi. Koltuğundan aceleyle kalkan yaşlı adam borcum ne kadar diye sordu
Berber: "On lira yeter."
Berberden çıkar çıkmaz rüzgar yüzüne vuruyor kendini adeta rahatlamış hissediyordu. Neyse ki işyerinin önüne vardığında içeri girdi. Patronu her zamanki gibi yerinde oturuyordu. Kapıyı sessizce açtı ve:
"Benden istediklerinizi getirdim efendim."
Patron: "Ha bakalım şuna tamam kapıyı kapat seninle konuşacaklarım var."
Kapıyı kapattı.
Patron: "Bak biliyorsun biz bu kurumda disipline çok önem veririz."
Adam: "Biliyorum efendim."
Patron-"Sözümü kesme" (kızarak)
Patron: "Ama disiplinden daha çok önem verdiğimiz şey işini hızlı yapmaktır. Sen hem geç kalıyorsun hem de çok yavaşsın. Yok şöyle oldu yok böyle oldu dikkat edersen bugün neden geç kaldığını sormadım."
Yaşlı adam onaylar gibi başını salladı.
Patron: "Genç bir eleman geldi buraya çakı gibi onu işe aldım. İşinde oldukça iyi ne dersem anında yapıyor. Ama onu işe almak için birini işten çıkarmam gerekti anlıyor musun?"
Adam: "Anlıyorum efendim ama bunun benimle ne alakası var. Ayrıca bu kışta bu soğukta nereden iş bulacak. İşten çıkarmayın efendim ben kefil olurum."
Patron: "Olamazsın."
Adam: "Efendim işten çıkarılanın kim olduğunu söylerseniz kefil olurum arı gibi çalışırız."
Patron iç çekti ve sırtını geriye yasladı.
Patron: "İşten çıkarılan sensin."
Yaşlı adam aldığı bu cevap karşısında şok oldu. Hiçbir şey söyleyemedi. Oysa ne hayaller kurmuştu zam alacaktı arsanın taksitini ödeyecekti daha.
Patron: "Şimdi dışarı çık."
Adam: "Efendim ben bugün buraya zam istemeye gelmiştim."
Patron: "Zam mı?"
Adam: "Evet hatta cebimdeki son parayla tıraş oldum."
Patron: "Dalga mı geçiyorsun benimle?" KOVULDUN ÇIK DIŞARI!"
Bütün bu duydukları karşısında hayal kırıklığına uğramıştı. Bu çaba ve özen beklemediği bir son için miydi? Kan basıncı yükseliyor sol tarafını hissetmiyordu. Hiçbir şey söylemeden bağırıp çağırmadan etrafı döküp kırmadan olduğu yere yığıldı.