Kıvrımlı saçlarına gökkuşağının renklerini takar mıydın? Peki ya bütün renklerden kelebekler konsaydı saçlarına aldırır mıydın? Konmuştu oysa kelebekler saçlarına. Gökkuşağının altından geçiyordu çocukluğu. Herkes unutmuştu ama o yaşatıyordu umudu. Bastonunu kenara bıraktı ve sallanan sandalyesine oturdu. Titreyen ellerini sandalyenin kenarında koydu. Gözlüğünü taktı ve camın ardında görünen gri dünyaya kendi renklerini koydu. Gözünde canlanan dünyada insanlar mutluydu. Peki, mutluluk bu kadar zor muydu? Tebessüm iliştirmek insanların hayatına? Bu onun için bir tutkuydu. Çirkin olan her şey onun için soyuttu.Yanına oturdu çocukluğu, ellerinden tuttu. İyiliği, iyiinsan olmayı anlattırdı insanlara usanmadan. Tuttu elinden çocukluğu, balonlara mutluluk koydu. Oturdu her gün çocukluğuyla, çocuklarla konuştu. Büyüklere çocuk tebessümleri attı. Her büyüğe bir küçük renk kattı. Küçüktü, büyüklere küçük geliyordu. Küçük gelen burun kıvırtan bir şeydi o tatmin olmayan mutluluk duygusu. Anlam veremiyordu. Bu güzel dünya nasıl böyle gri oldu? Nasıl öldürdü insanlar, kalplerindeki o güzel duyguyu?Merhamet, sevgi, hakkaniyet, vicdan, aşk... Yaratılan her şeye aşkla bakmak bu kadar zor muydu? Nasıl çaresizceellerini uzatan umuttan çekiveriyorlardı bu duyguyu. Nasıl ölüme terk ediyorlardı, yaşayan duyguların üzerine nasıl atıyorlardı bu yerle bir eden hortumu? Çaresiz bir derdin çaresi bulundu ama insanlar yoktu. İnsan yoktu. Çünkü onlar çareleri çaktırmadan gömlekle değil, 'Çaresi bulundu!' diye bağırarak gömmekle meşguldü. Diri diri toprağa gömdüler birbirlerini. Yaşamak isteyenden yaşamı aldılar ama o inatla balonlara umut koydu. Çocukluğunu aldı ve kalbi ile konuştu. Kalbini unutmuştu onlar. Aslında soyuttu tüm kötü insanlar bakışlarından cehennem görünüyordu. "Kalbim..." diyordu. Kalpsizlere aldırmadan. "Kalbim..." dedi ve burnuna o kırmızı topu koydu. Bastonunu aldı ve bir hışımla yola koyuldu. Bağırdı çocukluğu "Dur! Dur yoksa öleceksin!" İnsanlar burun kıvırarak gülüyordu. Büyük insanlara küçük geliyordu. Küçüktü çünkü. Çünkü büyük sananlar küçük sayarlardı kendilerinden başka her şeyi. "Kalbim" diyordu. "Kalbim, kalbim kalpsizliğinizi kaldırmıyor. Kalbiniz kalp diye atmıyor. Atmıyor yüzünüz cehennemi. Cehennemcennetinize yakışmıyor." diye bağırdı aldırmadan çocukluğuna. "Kalbim, kalbim..." dedi ve yere serildi. İnsanlar gözlerindekicehennemi, kalplerindeki öfkeyi, yüzlerindeki o karanlık çehreyi, umut dolu balonlara sapladılar. İnsan olmayı unuttular. Onun titreyen elleri havaya uzandı. Mavi'ye saklandı umutlar. Onlarsa kendilerinin katili oldular. Kendilerine cehennem diye sarıldılar!