Ağır çekime almak hayatı. Sabah yataktan fırlamadan, usul usul gerinerek, sağa sola dönüp gözlerini bir açıp bir kapatarak, zamana yayılmış bir uyanış ile güne başlamak. Bir kedinin uzattığı eli tutup, hırıltısını ve patilerinin yumuşaklığını hissederek, başka hiçbir şey yapmadan öylece durmak.


Sonra yavaşça kalkıp, usul adımlarla mutfağa yollanıp, yine yavaş çekim mis kokulu bir kahve demlemek. Kahveyi fincana aldıktan sonra içmeye başlamadan kokusunu derin bir nefes ile hissetmek, ardından yudumlayıp, tıpkı kahvenin pişme anındaki her zerresinin suyla teması gibi, yudumdaki her bir parçanın dilinin üzerinde bıraktığı tadı fark etmek. Tek bir yudumda koca fincanın içindeki gerçek tadı keşfetmek.


O kadar çok hız ve koşturmaca ile çevriliyiz ki günler boyunca sabahtan akşama kadar yüzlerce şeyi sanki otomatik pilottaymışız gibi yaşayıp tüketiyoruz. Sonra, bir anda koşmaktan nefes nefese kalmış kalbimizi sadece fiziksel görevini yerine getirmekle meşgul ve bitap düşmüş bir halde buluveriyoruz. Kalbimiz, ruhumuzla olan bağlantısını yitirip sadece bir organ olarak üstlendiği görevi sürdürürken onunla birlikte biz de esas rolümüzü, varoluş gerçeğimizi gözden kaçırıp sadece bedensel bir varlık olarak yerine getirmek zorunda olduklarımızla baş başa kalıyoruz. Sonra da tıpkı kalbin yaşadığı tıkanıklık gibi, ruhumuzun seslerini ve isteklerini duyamıyor olmamızdan sebep bizler de tıkanıp kalıyoruz. Nefeslerimiz daralıyor, kanımız çekiliyor. Eksilmeye başladığımızı, hatta bazı parçalarımızı tamamen kaybettiğimizi fark etmemiz ise bazen çok uzun zaman alabiliyor. Gün aynı gün, kahve aynı kahve, biz aynı biz gibi tekrarlı bir biçimde yaşayıp gidiyoruz günleri. Oysa hiçbiri birbiri ile aynı değil, olması da neredeyse imkansız. Ama biz o kadar hızlı geçiyoruz ki içinden hayatın, hiçbir ayrıntıya takılmadan, durup dinlenmeden, tüm renkler, tatlar, kokular birbirine karışıyor, ayırt edicilik kalmıyor.


Bu halden çıkmak da mümkündür elbette. Bir anda gerçekleşmesi zor olsa da adım adım, her gün başka bir detaya odaklanıp ufacık da olsa duraksayarak ilerlemeyi başarabilirsek farkındalıklarımızın sayısı günbegün artarken hayatımız da birbirinin aynı günlerden ibaret olmaktan çıkabilir.


Daha önemlisi, kalbimize ve kendimize diğer rollerimizi, varoluş sebeplerimizi hatırlatmaya başladıkça ve yavaşladıkça hikayelerimizin yönünü ve içeriğini değiştirebiliriz.