Ne varsa içimde, 

bıraktınız. 

Bıraktınız nehrin kenarına gözleriniz seğirmeden,

bir sepet güllü mektuplarla...

Yetinmeyi sizden öğrenemedim,

öğrenecek de değildim. 

Ben sizin parmak uçlarıyla geçtiğiniz o

kirli kahve çamurlarda

donuma kadar ıslandım. 

Avucuna ağladığınız insanlara

kollarımı açtım. 

Düştüğü gibi kalkar dediğiniz

o bedenleri usta maharetiyle

Bir anne dürtüsüyle kucağıma aldım. 

Bir çocuğa kalem tutmayı öğretemedim

Tuttum elinden oyuncaklarını çaldım. 


Uzattığınız dudakları öpmeye kandığımda

gösterdiniz dişlerinizi. 

Arsız, küstah, elleri belinde sevilme isteği

dikildi karşınıza. 

Tırnak aralarıma kadar kirle paklansın diye

attığınız ırmaklar 

Ne bir su oldu bana şükretmeye

ne bir ayna küfretmeye. 

Dillere dökülen zerre vaazlarınız,

kağıt tutuşturduğunuz evlatlarla

kulağı geçerek dikildi karşınıza

Yalnız insanların ruhu yoktur.

Bir gün kurur soğursa toprak. 

Yalnız çınar toprağa kök salmaz.

Yoklukla arası ilahi olanların

gece doğum sancıları başlar. 

Elinden tutan kuşluk vakti,

ikindide yolundan sapar.