Haziran ayının bitimine bir hafta kalmış, yengesi çoktan yaylaya göç etmişti. Yayla göçü zamanları sığırlar süslenir, konvoy halinde yürüme yaylaya çıkılırdı. Bu konvoya bu sene katılamayacak olması onu derinden üzse de aldığı takdirnamenin ödülü olarak bu sefer tüm yaz boyunca yaylada kalabilecek ve göçün aşağı inmesine eşlik edecekti. Bir çırpıda kendince valizini toplayıp babasıyla birlikte ilçeye giden dolmuşa binmişti. Bulunduğu yerden ilçe arabayla bir saat sürmesine rağmen dolmuşçu iki saate yakın yollarda oyalanmıştı. Nihayet ilçeye geldiklerinde arabadan iner inmez yakın bir bakkala uğramıştı. "Ya Sütçü Basri emicam ilçeden istediklerimi yaylaya getirmezse..." diye düşününce tüm bakkalı satın almak istemişti. Fakat babası izin vermemiş, yengesinin istediği malzemeleri alıp bakkaldan çıkmıştı. O gece köyde kalıp sabahına yaylaya çıkacaktı sütçü kamyonuyla. İkinci bir dolmuşa binerek köye çıktılar. Babası onu bırakıp şehre geri dönmüştü. Sabahı zor etti. Yaylaya gidecek olmanın heyecanını bir türlü üstünden atamamıştı. Sütçünün kornasıyla uyanmıştı. Kahvaltı bile yapmadan eşyalarını alıp kamyona koştu. Ve yaklaşık üç saat süren yolculuğun sonunda yaylaya gelmişti.


Yengesi her zamanki gibi sığırların yanında karşılamıştı onu. Geçen yaz evin en küçüğü olarak sığır otlatma işinin onda olduğunu hatırlamıştı. Yengesiyle hoşbeş ettikten sonra değneği alıp görevi devralmıştı. Hava kararmaya yakın Havva teyze onları akşam oturmasına çağırmıştı. Yol boyunca kimseden ses çıkmamış, yanlarındaki tek erkek olduğu için kendinden ağır tabancayı taşımak ona düşmüştü. Bir eli tabancada, diğer eli düşmemesi için tuttuğu eşofmanında zar zor ilerleyerek komşunun evine varmıştılar. Yanındakiler haline gülüyordu ama o taşıdığı sorumluluğun ciddiyetinden dolayı onlara aldırış etmemişti. Velhasıl kendince yanındakileri sahiplenmişti. Bir müddet orada kaldıktan sonra eve geri dönmüştüler.


Yayla evleri iki katlıydı. Evin tam yanında sığırların ahırı ve az ötede de atlar için yeni yapılan bina vardı. Yayla evinde sadece yengesinin odası belliydi. Diğer odalar kim gelirse ona hizmet ediyordu. Geçen seneki yayla macerasında payına iki kişilik oda düşmüştü. Bu sefer payına tek kişilik oda düşmesiyle geceleri yalnız başına kalacak kadar büyümüş müydü bilinmez ama o halinden gayet memnun olmuştu.


Sabahın ilk ışıklarıyla yengesi süt bidonlarını vermek için obanın düzüne çıkıp bidonları teslim ettikten sonra dönmüştü. Kahvaltı sofrası kurulmuş, herkes mutfaktaki ahşap masanın başına toplanmıştı. Bu seferki kahvaltı alelacele yapılmış ve sonrasında herkes işinin başına gitmişti. Yaşıtları obanın düzünde top oynarken o sığırları beklerken okuduğu kitabın içinde yolculuğa çıkmıştı. Kitabın etkisinden çıkamamış olacak ki sığırın karşı komşunun tarlasına girdiğini fark etmemişti. Birden bir sesle olduğu yerde irkilmişti. "Şamil uşacuğum! Kinalı geçti, komşunun tarlayi hep yedi, uyuma da git getur oni! Hade benim güzel uşacuğum getir da komşu kızmasın." Kitabın etkisinden kurtulması uzun sürmemişti. Kınalı onu, o Kınalı’yı kovalarken sonunda sığırları ahıra bağlayabilmişti. Aklına, geçen sene de aynı şeyi yaşamış olduğu gelmişti. Ansızın bastıran yağmurun da etkisiyle kuzinenin ateşiyle mısır pişiren yengesinin yanına gitmişti. "Yenge bu sığırlar hep komşunun tarlaya gidiyor, bence de dayıma o tarlayı satın alsın."

Yengesi bu dediği karşısında epeyce güldükten sonra "Uşacuğum o zaman komşinun sığırlar ne yiyecek?"

Bu soru karşısında Şamil çocuk aklıyla yengesine "Etrafta ottan çok ne var yenge?" diyerek oradan uzaklaşmıştı.


Yayla uşakları akşama kadar top peşinde koştururken onun bir yetişkin birey gibi yengesinin her işine koşuyor olması, asla işten kaçmaması yayla halkının dikkatinden kaçmamıştı. “Şengül aba senin ha bu Şamil da epey becerikli.” nidalarıyla kendiyle gururlanıp daha çok iş yapma isteği duymuştu. Yaz bitip de okullar açılınca öğretmeninin “Yaz tatilinde ne yaptınız?” sorusuna cevap vermeyi iple çekiyordu. Sınıflarında ondan başka çocukluğunu yaylada geçiren olmamıştı.


Akşam ezanına yakın mısırlar pişmiş, herkes kuzinenin başında toplanmış mısır yerken dayısının telefonuyla yengesi bir hışımla atların olduğu binaya koşmuştu. Dayısının ona verdiği atın doğum sancısı başlamış, sesi tüm obada yankılanmıştı. Baytarın gelmesiyle Tayland sakinleşmiş ve sorunsuz bir doğum gerçekleşmişti. Şamil ilk defa bir hayvanın doğumuna şahit olmuştu. Gördüğü manzara karşısında sevinçten ne yapacağını bilmez bir halde “Ben dede oldum!” naraları atarak tüm obayı başına toplamıştı. Sonuçta Tayland ona verilmişti ve onun yavrusu torun olmuştu.


Tüm bu olanlardan sonra baytar, evinin yolunu tutmuş; geride kalanlar bir bir evlerine dağılmıştı. Obada derin bir sessizlik hakimdi. Şamil ise yavru taya isim bulmaya çalışırken mutfaktaki divanın üzerinde uyuyup kalmıştı.



Dipnot: Öykünün devamı gelecek. Tahminime göre üç bölümden oluşacak. İkinci bölümde Şamil, yayladaki çocuk olacak ama hedefim üçüncü ve son bölümde Şamil’in öğretmeninin “Yaz tatilinde ne yaptınız?” sorusuna yayla anıları hakkındaki düşünceleriyle cevap vermesiyle öykünün son bulması.

Umarım güzel bir sonuç alırım.