Bir sayfanın köşesinde lekelenmiş ufak bir noktada uyuyan bir his düğümü gibi kusursuz olmasını istediğimiz şeylerin bazen kendi çabalarımız dışında elimizden asla tutmayan görünmez birinin nefesinden çıkardığımız anlamlar olduğunu düşünmek, davranışlarımızı açıklamamıza yardımcı olur mu? 


Sonbaharı bekleyen akşamlarda hırkanı omzuna alıp günün sonunu karşılamak için evinin köşesindeki o parka yürüdüğünde ya da rüzgâr saçlarının arasından sana bulutlardan hediyeler taşırken indiğin o sahilde kendin hakkında, olmasını istediğin şeylerin senden bağımsız olarak mükemmel bir şekilde kusurlu bir hâle geldiğini düşündün mü? Kar yağarken, buz tutmuş yolları nefesinin canını acıtacak kadar soğuk olduğu bir günde arşınlarken elinden tutmayan görünmez birisinin varlığını hissettin mi omuzlarının üzerinde yoksa yalnızlığı kucaklayan bir yapıda mısın?


Belki de her şeyin başlangıcını bu soruya bağlıyoruzdur, hayatımızı yaşadığımız o tekdüze maddiyattan birazcık sorgulayarak sıyırıyoruzdur kendimizi. Sorular sorarak çoğalıyor bazı şeyler, mevsimlerin ne zaman tam olarak başladığı ve bittiği belirsizleşiyor ama yaz gidince muhakkak bir gün kış geliyor. Doğa kendi içinde bir döngüye kaynamış, bronz yaprakların azar azar düşmeye başladığı vakit seninle buluşmak istiyorum, doğa gibi yalın kalan bir ruhum olsun ve mevsimlerle birlikte öldüğümde baharı bekleyerek yeniden doğayım, bir kez daha ve bir kez daha sonsuz bir devinimin içinde tüm amblemleri görmezden gelerek doğanın içinde birleşmek, dileklerimi bu şekilde davranışlarıma bağlıyorum. Şu ana dek söylemediğim sözlerle kağıdımın köşesinde lekelenmiş o ufak noktayı yaratan hisler düğümüne dokunduğunda aslında elinden asla tutmayan görünmez kişinin nefesi de olmak istiyorum. Bilirsin, bazı anlar vardır ya hani, senin yaşadığın zamanın ve dokunduğun duvarların aslında bir kafes olduğunu düşündüğün anlar, başkalarıyla kulaç atmaya devam etmek zorunda kaldığın o yaşam denen akıntının içinde boğulurum korkusuyla dileklerini bir kenara atıp yürüdüğün patikalar. Ben, seninle patikanın dışında olmak istiyorum. Patikanın dışında neler olur bilmek istemez misin?


Bütün bu sözleri söylüyorum ama nereye varmak istediğimden emin değilim, sadece düşüncelerim bir noktada başlıyor ve susmuyor; birbirinden ayrılan sevgililerin ellerinde kalan kırmızı düğümlerin koptuğunu görüyoruz, parkta her zaman oturan yaşlı adamın bastonu, sahibinin zaman geçtikçe yıpranan bedeni gibi günbegün yıpranıyor. Yaşama sahne olan bütün bu ifadeler nedensiz bir heyecanla zihnime doluyor ve ben sana anlatmak için aynı hevesle kaleme sarılıyorum. Komşuların yan dairede bağırıyor, evin içindeki küçük çocuklar ağlıyor, annen ve baban biraz daha yaşlanıyor ve kelimeleri okurken sana söylediklerimle beni bazen bunaltan tüm detayların ortak bir kumaşın temelinde işlendikçe yıldız tozuna battığını hayal ederek ilerlemekten kendimi alıkoyamıyorum. Bazı insanlar vardır, bütün bu söylediklerimi gereksiz bulan ve kaba tabiriyle kasıntı olduğunu düşünen. Onların düşünceleri de şekil alıyor bu cümlelerin arasında, her ne kadar hoşnut olmasam da kış mevsiminin getirdiği ölüm gibi yüreğime saklıyorum bazı şeyleri, keza baharda yeniden doğabilmek için ölmesi gerekir toprağın, hevesimin yeniden yeşermesi için önce bir şeyleri feda ediyorum ve bir kez daha şekil alıyorum. Her şey karmaşık gibi değil mi? Çünkü kafası karışık birinin sözleri ile konuşuyorum, bir tek ne var ne yoksa aklımda onları döküyorum. Dünyanın sonuna ilişkin birçok söz, kitap ve alıntı varken kemikten kafesimde saklayamayacağım onlarca kelimeyi sana veriyorum. Henüz senin kusursuz hayallerinde kusurlu bir nokta olamamış olsam da kendi kusursuz noktamın varoluş sebebi olmakla başlamak istiyorum. Tıpkı piyanonun sesini tamamlayan bir keman gibi bende olan ve benden tırmanan bütün seslerin sana uzanmasını diliyorken hem en kusursuz hayalim hem de en kusurlu bedenimle çıkacağım karşına. İkinin biri ve yaz gidince gelen kış gibi. Tamamen farklı ama bir o kadar da koparılamaz bir bütün hâlinde, anılarının seni götürdüğü en son yeşil alanda buluştuğumuzda göreceğiz ve kim bilir belki sorarım sana,

“Memnun kaldın mı, patikadan ayrıldığına?”