Hayal gücümüz ölüyor…

O kadar çok izliyoruz, dinliyoruz ve okuyoruz ki; zihnimizde bize ait özgür bir şey kalmıyor sanki. 100-200 sene önce yazılan eserler neden çok çok daha kaliteli diye düşündüğüm zaman hep bu sonuca varıyorum. Ben asla özgün olamam. Bir olay kurgulamak istiyorum diyelim. Beynim izlediğim dizi veya filmlere, okuduğum kitaplara başvuruyor. Sizlere de oluyor mudur bilmem. Hadi diyelim göklerden bir kurgu düştü önüme. Nasıl yazacağım? Olmuyor…


Yeteneksiz miyim? Kesinlikle. Ama bu konuda çok yetenekli olduğunu bildiğim arkadaşlarım da aynı dertten muzdarip. Demek ki hepimizin kafası dolu… İkinci bir sorun: eğitim.


Ben de bir eğitimciyim. Eksiklerimizi daha yakından görme şansına sahibim. Zannımca en büyük eksiğimiz: üretim. Çocuklar hiçbir şey üretmeden ortaokuldan, liseden mezun oluyorlar. Lisede ya da ortaokulda çocuklara nasıl hikaye yazılabileceğini öğreten bir müfredat olsaydı fena mı olurdu?Öğretmen gerekli bilgileri verir; yeteneği olanlar yazar, olmayanlar başka bir derse…

Ama yok… Müfredat sizden ezberlemenizi ister. Edebiyat akımlarını ezberle ama iki cümle hikaye yazama… İngilizce kelime ezberle ama cümle kurama bile. Belki de kafamız o filmlerle kitaplarla değil de böyle saçmalıklarla doldu taştı. Ha ha ha yazının içinde aydınlandım…


Velhasılıkelam keşke daha üretken bireyler olsaydık. Keşke daha geniş bir hayal gücüne sahip olsaydık… Kendini bu konuda yeterli hisseden ve üretebilen arkadaşlara imreniyorum. İnşallah ileride Dostoyevski olursunuz.