Şiirler yazabilecek yaşlara geldiğimde şiirler yakabilecek öfkeler edindim. Sevgiyi hak etmeyenlere münhasır kıldıkça, bütün bu insanlığın gözlerimden düştüğünü fark ettim.  Birkaç nanköre duyduğum kırgınlık adeta bütün insanlığa sirayet etmişti. 


İnandığım her şeyi bir ruhla bütünleştirdim, kabahat ettim. Tanrı büyüktür, affeder. Ben kendimi affedebilecek kadar kudretli birisi miyim? Merhamet kudretin en büyük tecellisidir ve insanoğlunda ise kırıntıdan ibarettir. Tanrı’nın Tanrı olmasındaki en önemli delillerden birisi merhamettir. İnsanoğlu ise daima kırıntılarla avunan acziyetin vücut bulmuş halidir. 


Şiirler yazabilecek yaşlar… ilk şiirimi 11’imde yazmıştım. Ülke nüfusu o zamanlar yetmiş milyondu ve coğrafyada bazı savaşlar henüz başlamamıştı. Kafamın içinde de öyle. 

Düşünce dizlerimin kanamasıydı belki de tek derdim ve o zamanlar şiiri sırf şiir olsun diye kağıda dökerdim. Yaş aldıkla coğrafya kan ağladı, içim de öyle. Artık şiir olsun diye değil, acıyı uyuştursun diye kafiyeler…


Kan, gözyaşı ve mutluluk: Ortadoğu. Ömrümüzün bu ilk baharı, doğunun ve batının kulaklarımızda uğuldayan rüzgarı, iki kıtanın ayak sesleri: Ortadoğu. Dertsiz gamsız çocuklardan bahtsız şairler çıkaran bu coğrafya: Ortadoğu. 


Şiirler yakabilecek yaşlara geldiğimde ömrün bir akarsu gibi akıp gittiğini gördüm. Sırf bu suyu zehirlemesin diye ateşe verdiğim mısralar, kudretli tecrübelerin acı tatlı tebessümleriyle kül oldular. 


Uzatmanın lüzumu yok. Dün kül oldu. Bugün bitti. Yarın güzel olacak.