Ben sizin düşünceleriniz değilim bayım, üzgünlüğüm buradan da gelmez. Yılların sürdüğü bir ekin tarlasıyım ben. Kaç öküz gerekir bir tarlayı sürmeye? Ben de o kadar öküzlük ettim hayatımda. Ne gerek vardı şimdi bunlara? Sadece biraz daha erteleyemez miydik çay saatini?


Bir gün karşılaştığımda şaşırmıştım Cemal Süreyya beni nereden tanırdı?

“Umut belki de gelecek sayfadadır kapatma kitabı.” Bu sözle ne zaman karşılaşsam eski rütbeme selam dururum. Ne kadar savaş atlattık değil mi? Göreceğimiz menzil sınırlı gözlük taktık artık. Eskimiş bir kadınım ama bir kuğudan daha iyi dans ederim. Saçlarım dalgalanır bir an da dönerim o çocukluğuma.70’ler modası nerede kaldı? Herkes dönmüş yolunmuş kaza. Dans bütün bedende hissedilir. Birisi meydana atsın beni aklım durur. Başlarım kendimi sergilemeye. Yaşlılık neymiş modası geçmiş bir başlık. Mavi elbisem, kumral saçlarım hadi gençlik yapma hala dünkü gibiyim. Ne olmuş biraz değiştiysem her sene dolaşan ayakkabılar ayak mı beğenmiyor?

Yıllarca süren yaşamak başlıklı tiyatro, bu duyguların ya da hayal gücümü süsleyen bazik ortamların bana keyif vermesini diliyordum. Bilmediğim bir şey vardı onun ismi yaşamak işte bunu nasıl ifade edebilirim bilmiyorum. Beyaz masa örtüsü severim. Dantelleri yeni işlenmiş güzel bir keyif kahvesi ah ne iple çekiyorum. Sorması ayıp iki çift oturalım diye hayatı köstekleyip bir guguklu saate mi benziyorum? İki yol görüyorum, insanlara benziyor. Bir çift laf için en yüce karşıya geçme kararlılığındayım...


Yeni kitabım piyasada. Kitaptan bir bölümde görüldüğü gibi. Kaçık bir kadın değilim aslında ama küçük bir kızdan öğüt almakta güzeldi. Yeni kitabımda bir farklılık istemişti. Kitap yazmayı sevmem. Yazmak denilince iki çift gülümseyen dudak gelmez sıkıcı iki damla kağıtları öper sadece. O da beni kurtarmaz. Kızla sohbet etmeye çalıştım biraz ama. Ne biliyim vampir tarzı kasıntı tipler var ya bir de şüphelendim ama artık tebeşir içen yoktur herhalde. Eğer ona ulaşırsa özür dilerim. Ayrılırken düşen yazılarını kitabıma ekledim. Linç üstüne linç yedi eklediğim sayfalar. Yalancı yazar dedikodusu önemli değil ama sanırım bu hayata bizi yaşamaya değer getiren şey ondan iyi bir hediye almamız. Ben aldığım en iyi hediyeyi buldum. Oydu. Gerisini ilahi bakışa bırakıyorum. O her şeyi biliyor.


Çizgi filmler ve hayatın gerçekleri ikisi bir arada çelişkili mi? Oysa ikisini karıştıran biri var. Bir empat dünyaya geldiyse sanırım hayatın matematiğiyle kendini çarpılmış hisseder. Ağaçların doğal manzarası bir liman gibidir. Çocuklar en çok buralarda gezinir. Saklambaç hayatın klişe bir gerçeğidir. Biraz daha büyüyünce kim hatırlar ki onu? Bu konuyu tartışmak gerekli. Yılların geçmesi ağaçların sonbahara yaklaşmasıyla ölçülmez. Her sene bir yaş eklerler. Belki de hata burada yapılıyordu. Ağaçlara sarılmak değişir, yumurtadan pasta yapıldığı gibi ama her şey dönüşür klişelerine girmek. Pastadan yumurta yapılmaz değil mi? Kağıtlarla tanışmak bize ağacı geri getirmez. Ağaçlardan kağıt yapabiliriz ama. Üzücü mü? Sanırım insanların bebekken çöpe atıldıkları unutulmamalı. Kağıtlarla tanışmış biri. Onlarla iletişime geçmek. Ağaçların köklerinden yapraklarına suyu taşıması gibi. Yerçekimine karşı çıkmak. Büyüdükçe masmavi gözler neden uzaklaştı insanlardan? Buna kırılma denir. Işığın kırılması değil bu. Işık gibi değildir yaşam. Ortama göre değişmezsiniz . Kendi ışık renginiz vardır. Kırılma sanırım ince düşünen insanların problemi. ”Kafana takma “demek bu insanlarda işe yaramaz. Büyüdüklerinde değişirler. Değişim var değil mi? İşte kaçırılan nokta ya insan değişen değilse dönüşense? Bir an iyi bir an kötüyse? Küçük olarak devam etmiştir belki de. İnsanlar diğer insanların sınavıdır. O ise yeni bölüm canavarı. ”Oyunlarla yaşayanlar” normalde bu bir Oğuz Atay eseri ama oyun olarak görmek hayatı gerçeklere inanmayan kişilerin dramıdır. Bir çınar olmaya çok yolu vardır insanın , ne kadar çöl ne kadar deniz ne kadar rüzgarla yaşaması gerekir. İnsanlar çevreleriyle aynı etkileşimi yaşar. Bazen her yer çöl olur kum kaçar, bazen her yer deniz boğulursun, bazen de rüzgarla yaşar ve insan olursun. İşte size bir çınar, yaşlandıkça kalın kabuklarınız olur. mevsim gelir yeşil olursunuz. Bazen de insan gelir yere yıkılmış olursunuz. Hayat bir absürt tiyatrodur. İyi kısmı şu ki eğer replikleri unutursanız kendiniz güzel bir yazar olursunuz.


(İki gün sonra)

Özür dilemek istediğim kız yanıma geldi. Kitabımdaki o bölüme bütün linçleri o yapmış. "Neden diye sordum?” Ne dedi, biliyor musunuz?


"Dürüst olun. O kitap sizin değil. Orada benim hayatımda var. Benim hayatımı kendi isminizle yayınlayamazsınız. Hayatta dürüst olmak benim için çok önemlidir. Yalan söyleyen insanları sonradan hiç sevmedim. Yazar olmanızı seviyorum. İnsan olarak dürüst değilsiniz ama. Bir kukla sahibi tarafından oynatılır. Ben sizin düşünceleriniz değilim, bayım. Üzgünlüğüm buradan da gelmez.”


Bu kız ne yaşıyor? Ne hissediyor? Bilmiyorum ama kitaplardan iyi replik ezberliyor.