olmakla başım dertte

tutup perdelerini çıkardığım penceresi dünyanın

beni şikayete çıkmış tanrıya, oysa bir çocuktum

oyuncağım yoktu, eşyanın oyununu bulmuştum


azarlanmayı takdirden önce duyan hepimiz gibi

öfkemden surlarda içimde birben beylikleri kurdum

dokunma dersleri almalıyım belki bir süre

öğret bana nasıl duyulur tenlerin tadı

öfkeyle arzu nasıl karışmaz birbirine

nasıl olur ikiden bir


her dün biraz karanlıksa

dünün çöplerini biriktirmemem gerektiğini niye öğretmemişler bana

keskin bir küf kokusu, içimde bir yedinci kıta bulunmuş

kaç ölü doğumlar gerçekleştirdim bugüne dair

saydın mı tanrım


dün atlası çiziyorum

kafaya koydum yedinci kıtayı keşfe çıkıyorum

balıkların midesindeki dünlerimi

bir hançerle geri istiyorum


yazgımı siliyorum

mürekkeplerden balıklar bile izliyor

yazgımın yazısını denizlere savurdum

mürekkeplerden balıklar kül yutuyor


başkasının hayatında bir parça

başkasının faydasına yaşamak

kaç yıl sürüyor hayattayım diyebilmek

tanrım insanlar niye ahtapotlara benziyor


mezarlıklardaki renklere de bozuğum

çiçekler en çok mezarlıklara yakışmıyor

uykudayken duyabiliriz kokuyu, ölürken değil


ölmeyi uyumak sanıyoruz hala

tanrım bunu hep öğrenemedik

öğrenerek doğur bizi dünyaya

sevmeyi ve çiçekleri nereye dikeceğimizi öğreterek doğur