Bir mesele var konumlandıramadığım, içimde bir yerlere koyamadığım, bir de kimsenin bilmediği. Nedenlerini çok defa sordum kendime ama somutlaştıramıyorum. Muhtemelen de sormaya devam edeceğim çünkü belirsizlikle başa çıkamam, boş veremem. Belli ki her seferinde başka anlamlar yüklüyorum bu meseleye, ondandır somutlaştıramamam. Şöyle ki meseleyi zihnimin en güzel köşesine koyuyorum çoğunlukla. Sanki her şeyden vazgeçtiğim an, birdenbire radyoda en sevdiğim şarkı çalmışçasına beni mutlu ediyor. İmkansızın anlık olabileceğine inanıyorum, havalara uçuyorum. Tutunuyorum buna, kontrolsüzce daha fazlasına göz dikip çözülsün, çözeyim istiyorum. Daha fazlasını istedikçe geri tepiyor, haddimi aştım hissine bürünüyorum. Zihin perişan, kalp kırık. Ben geçemiyorum bu meseleden zaman hızla geçse de. Telaşa kapılıp kalakalıyorum, ne yapacağımı bilmeden. Tükeniyorum. Öylesine biçare oluveriyorum, hiç oluyorum. Hissizleşiyorum. Haykırıyorum.

Olsaydı ne olurdular, amalar, keşkeler, zatenler, sankiler hepsi birbirine karışıyor. Çekilmez oluyorum. Kendimden sıkılıyorum, daha çok sevmiyorum kendimi. Yetinmeyi bilmelisin, diye telkin ediyorum kendimi. Böyle davranmaya devam edersem ortada bir mesele de kalmayacak, bunu da çok iyi biliyorum. Ama öylesine tutunmaya çalıştığım, bu denli beni havalara uçuran şey için mücadele vermezsem yazık olmaz mı?


Aklım karışıyor, günler karışıyor. Karışıyorum iyice. Sonra birden kendi kendime bir çıkar yol bulup itiraflarımı sıralamaya başlıyorum.


Çünkü düşlemesi bile bambaşka!

Bir mesele olmaktan çıkıp gerçeğe dönüşebilme ihtimali beni fazlasıyla mutlu ediyor zaten. Olmazsa da, çözemezsem de elimden gelenin fazlasını yapıp hayaline tutunacağım. Düşlemeye devam edeceğim.