Yazmaya karar verdiğimiz şeyleri bir şekilde kaleme almamızın sebebini az okumuşluğumuza bağlarsak bayağı bir fikir mi öne sürmüş oluyoruz? Yani kaleme alınma sebebi "İşte şu sözleri kimseler söylemedi. Bunları da ben söylüyorum." şeklinde olan yazıp çizdiklerimizi, daha önce kimselerin söylememiş olduğunu kabul etmemiz bizim "cahil" oluşumuzun bir göstergesi mi? Veyahut yazdığımız şeylerin aynısını ya da yakınını bir yerlerde okuduk da daha sonraları unuttuğumuz için mi kaleme alıyoruz? Yazdığımız şeyin daha önce yazıldığını okuduğumuz/duyduğumuz halde veya yazılmış olma ihtimalini tahmin ettiğimizi de göz önüne bulundurduğumuzda yazdıklarımız kime ne yarar sağlayacaktır?


Öncelikle insanlar yazmak eylemini gerçekleştirmeye karar verdiklerinde bu sorular birinci derece sorular değildir. Hatta çoğumuz için gözetilen şey bahis olunduğu gibi "ilksöylem" yaratmak da değildir. İnsanlar ne için konuşuyorlarsa aynı sebepledir ki yazarlar. Yazma/konuşma hususunda gözetilen birinci derece olan şey, değer görme hususudur. Kişilerin bize verdiği değer yapıp etmelerimizle şekillenir. Yapıp ettiklerimiz ne derece ilgi çekiciyse o kadar değer görürüz. Burada ilgi çekici olan hareketlerimiz ön plana alındıysa yarar sağlamak ikinci plana atılmış demektir. Bu yüzdendir ki yazılan şeyin "ilksöylem" olması insanlar için önemli değildir.


Bu sözler tabii ki çoğunluk için söylenmiş sözlerdir. Gerçekten yararlı şeyler yazmak istiyorsak yazılacak olan şey hakkında dünün yazarları/şairleri ne yazdıysa bundan haberdar olmamız yazımızın etkililiği için şarttır. Bahis konusu olunan şey, bize bir şekilde kendini hissettirmiş şeydir. Dünyadaki bir başka varlığa kendini bildirmemiş şeyler var olmamıştır. Yazılacak olanın nerede ve neye dokunur olduğu bu sebepledir ki hayati derecede önemlidir. Konum ise ancak diğer varlıkların sabit kalmasıyla ölçüye tabi tutulur. Bütün unsurların hareket halinde olduğu bir ortamda ölçü birimi belirlenemez. Her şeyin sabit kalması da "yazmak" denilen eylemin gerçekleşmesine mani olacaktır. O halde yazmamızı haklı kılacak sebebe ortam hazırlayan unsurun ayniyet ve değişkenliğin beraberce var olmasıdır.


Bizi tekerrürden kurtaran, dün ile bugün arasındaki farktır. Güneş her gün aynı yerden doğar ama doğan güneş ne dünkü güneştir ne yarın doğacak olan güneşe benzer. Güneşin doğumunun vakti günler değiştikçe kısalır veya uzar. Fakat bu değişim senelik sabite içindedir. Yani bir döngü vardır. Örnekten anlaşılacağı gibi yazmakta karar kıldığımız yazımızı dün ve yarın olgularını hesaba katmadan yazar isek o yazının kimseye yararı yoktur.