“Her şey zehir, mühim olan doz.” yazıyor. Yere yazmışlar, sokağa. Taşların ikisi içe dönük. Konuşmayı sevmiyorlar belli.  Küçük gibi görünen su birikintisinin kenarına da otuz altı numara bir babetle basılsa derya deniz üste başa duhul olacak. Günlerden pazartesi. Su şifadır misal. Daldı geçti.


Malum ‘’Geçse de yolumuz bozkırlardan, denizlere çıkar sokaklar.’’ dedikleri. Çakıllar deseniz hafriyat kamyonundan sızıntı. Bu taşların üzerine püskürtme boyayla yazmışlar. ‘’Her şey zehir, mühim olan doz.” Zehirle şifayı da birbirinden ayıran doz. Kendi kendiyle bir toplantı. Kaldırımın üzerinden sokak yazısının coşkusuna katıldı. ‘’Kaldırımdayım ve zaten kaldırın bunu buradan.”

Günlerden salı. Gülmek şifadır misal, güldü geçti.


Ceplerinde kışlık kestane kabukları. Kulağında doksanlar. Sevip de söyleyemediği şarkılar. Bir de gel de al bende kalan şarkıların var. Bir ara ne zehir ne şifa, sadece doz. Yaz doz, kış doz. Hatta yaz dostum. İki baharı da hesaba yaz. Ovır(!) doz. Orta hâlle, griyle demlenmiş, arkadaşlığın ve aşkın orta yerinde. İki taraftan birinde doz aşımı zehir, şifası orta yol. Sokak ikiye ayrıldığında terleten bir seçme zorluğu. Ortasını bulamama hâli. Hatırlamak istemediği, hafızasının aldırdığı bölümlerinin tanıdık notalarla geri gelme netliği. Kertenkele kuyruğu gibi koptukça kendini yenileyen anlar, anılar.

Günlerden çarşamba. Vazgeçmek şifadır misal, unutmadı vazgeçti.


Bildiği ilk ve tek masal; beklenildiği gibi bitmediği için masallara inanmayı bırakmış, büyümüş de küçülmüş çocuk duruşuyla bir kadın. Taşlar içe dönük, sulu sepken, sızıntı falan ama dört köşesi yerli yerinde. Sığ suların değil de derin bir dalganın parçası olunsa da yüzgeçle doğmadığımız için bir süre sonra oksijen çadırlı bir coşkuyu havayla temasa geçirme ve nefes alma arzusu. Parçası olacakken paramparça olmamak için ayağa kalkmanın bir mecburiyet olma hâli. Hiçbir doksanlar, hiçbir orta yol, hiçbir çakıl taşı ve hiçbir uçanla kaçanın bir daha dipteki karanlıkla görüşme vesilesi olmasının istenmemesi. Günlerden perşembe. Derin bir acı değil de daha ziyade derin bir nefes hâli. İnsana kendisi şifadır misal. Kapı çalındı. Kendine geldi, geçti.


Ağlamak hafifletir, deniz yüzülesi ve/veya seyredilebilir. Bir de terletecek bir yorulma. Koşma değil de daha ziyade uzun uzun yürüme. Yürürken de dönme dolap dönme be. Erk değil de daha çok adamlığın yaygın olma isteğinin bildirgesi. Yorgunluk hatırlamanın panzehiri.

Günlerden cuma. Tuz şifadır misal, gözyaşı, deniz, ter. Yaraya tuzu bastı geçti.


Ve bardağın üzerinde nice zamandır uğraşıp nihayet başardığı şekersiz köpük. Seyrettiği uzaklara eşlik eden, kaşıksız hayal. Tümseği dizlere iyi gelen boş sandalye. Dumanın buharla karıştığı uzun ve karışık bir kış. Zulada poşetler, demlikler, seramikteki desen bolluğunun verdiği iç sıkıntısı, ısıyla kendini eskitip çatlatan cam bardaklar, nazar boncuklu çerçeve değil resimler. Günlerden cumartesi. Çay şifadır misal. İçti, geçti.


Bir de çocuklara ait öğleden sonra kekleri. Ev hâli. Günlük dertlerin kabartma tozunda biriktirilenleri, paylaştıkça büyüyen nasılsınlar... İyilik, güzellik, biraz da aşk hâli. Çemberle rastlaşmalar. Eski bir filmin içinden çıkan not defterleri. Ya içindesindir çemberin ya da dışında yer alacaksınlar. Şimdi susmak lazımlar. Zincirleme tamlamaları, gözden anlaşılanları, çekingen, tutuk ve saygılıları kekle saklayıp çayla ıslatarak yutkunma hâli.


Günlerden pazar. Şifadır anne keki. Yedi, geçti.