Sırtüstü yatağa uzanmış, tavanda gezinen hayallerine dalmışken Beethoven'ın Dokunuzcu Senfonisi odaya huzur veriyordu. Duvardaki resimler, kitaplıktaki kitaplar adeta canlanmaya yelteniyorlardı. Dışarıdaki rüzgâr müziğin ritmine uymuş, odanın açık pencerelerinden girip perdeleri dansa kaldırıyordu. Hayalperest'in gözünden bir damla yaş aktı. Hayal ile hakikat birbirine karışmıştı. Altı gün daha bu olanlar devam etse, belki yeni bir dünya bile yaratılabilirdi. Ama müzik bitti, rüzgâr durdu, perde iç çeker gibi hizaya geçti.

Hayalperest, duyduğu tiz sesle aniden yatağından doğruldu. Ses kapı ziliydi. Ne yapacağını düşünüp odanın içinde birkaç tur attı, sonra karar vermiş gibi bir el hareketi yapıp odasının kapısını açtı ve sersem adımlarla dış kapının önüne geldi. Kapı bir kere daha çaldı.

Hayalperest ürkek bir sesle "Kim o?" dedi.

Kapının arkasından gür bir ses "Ev sahibi!" yanıtını verdi. Bu yanıt onu daha da korkutmuştu. Hızlıca arkasındaki boy aynasına döndü, üstüne ve özellikle de saçına şekil vermeye çalıştı ama eskisinden daha da kötü olmuştu. Zil yeniden çaldı. Son zamanlarda ürkek bir adam olmuştu; hafiften titreyen elini kapı koluna koydu, zil yeniden çaldığında kapıyı sert bir şekilde açtı.

Ev sahibi şaşırmış bir şekilde birkaç saniye bekledikten sonra:

— Selamünaleyküm.

— Hoş geldiniz efendim.

— Hoş bulduk, kira işi vardı.

Hayalperest kira kelimesini hayatında ilk defa duymuş gibi:

— Kira?

— Evet, kira. Yedi bin lira.

— Ben onu önümüzdeki ay verecektim. Hatta geçen gün konuşmuştuk, siz de olur demiştiniz. Ben de size minnetlerimi sunmuş, önünüzde saygı ile eğilmiştim; hatta ve hatta o gece hayatımda sadece çok değer verdiğim insanlara yazdığım özel bir mektup vermiştim size, hatırlamadınız mı?

— Hatırladım, hatta çok iyi hatırladım. Ama şimdi şöyle bir şey var, o gün ayrı bu gün ayrı. Ülkede günler birbirini tutmuyor ki, suç benim değil.

— Ama uzun süreli bir anlaşmaydı bu, madem cayacaktınız önceden haber verseydiniz.

Ev sahibi iyice sinirlenmişti, gür bir sesle:

— Caymak mı? Ağzını topla! Topu topu bir kiracısın burada, ben gibi birine nasıl sahtekâr dersin?

— Yok, sahtekar demedim. Çok ama çok özür dilerim efendim. Ben en iyisi kirayı getireyim, biraz bekleyin.

— Zor zaman parası ise verme, istemez. O kadar kötü bir adam değilim.

— Yok, hayır. Hem zor zaman parası diye bir şey kalmadı artık, her anımız zor. Ayrıca sizin kötü bir adam olmadığınızı biliyorum. Galiba size kendini bilmez birkaç ukala gereksiz laflar ediyor, eğer üstesinden gelmekte zorlanacağınız kişiler ise ben seve seve yardımcı olurum. Bilirsiniz nankörlük moda artık, siz gibi iyi adamlar piyasada azalır oldu. Size bakıyorum da, gayet şık bir adamsınız; mesela saçınızın bir kere bile bozuk olduğunu görmedim. Geçen gün sizi caddede cep aynanıza bakarken gördüm, öyle mutlu ve huzurluydunuz ki gözlerim neredeyse yaşaracaktı. Hâlâ aynaya rahat bakabiliyorsanız iyi bir insansınızdır. Ben buna inanırım, ki bir de...

— Sen kötü bir adamsın o zaman, aynaya pek bakmıyorsun. Saçının hâli ortada, hadi fazla uzatma da hakikate gel.

Hayalperest biraz bozulmuş halde kafasını salladı ve para almak için yine aynı sersem adımlarla yatak odasına gitti. Kapının arkasındaki merdiveni çıkardı ve duvarın dibine kurdu. Yavaş yavaş merdivene çıktı ve duvardaki havalandırma ızgarasını çıkartıp içindeki para poşetini aldı, kapağı da yere atıp ev sahibinin yanına gitti ve poşeti kapı eşiğine attı. Kapının dışında ev sahibi, içinde Hayalperest, eşikte ise para poşeti... Azgın bir derenin ortasındaki kayalar gibi, bekliyorlardı.

Ev sahibi sinirli bir sesle:

— Ne kadar daha işkence edeceksin bana, şunu sanal yoldan hallet demedim mi? Madem öyle halletmiyorsun, bari paraların bütün olsun!

Hayalperest cevap vermedi, elini poşetin içine soktu ve bir poşet daha çıkardı. Paraları teker teker saymaya başladı ama bu şekilde üstesinden gelemeyeceğini anladı, ardından bütün parayı kapının eşiğine döktü. Paraların bir kısmı dışarı çıkmış, bir kısmı ise içeriye girmişti.

Ev sahibi dizine vurdu ve bir "Ahh!" çekti. Bej pantolonunu toplayıp yere çöktü, amacı yardım etmekti ama içinden gelen bir ses ona dur diyordu. En sonunda dışarıya çıkan paraları bir bir topladı ve içeriye doğru attı. Bunu yaparken de büyük miktarlı paraları sahte mi değil mi diye kontrol etti.

Hayalperest'in alnından terler akıyor ve ağzından anlamsız sözler çıkıyordu. Paranın bir kısmını toplayıp kenara ayırmış ev sahibi ise çoktan ayağa kalkmıştı. Hayalperest'in alnından akan terler onu şaşırtmıştı. Bir insan nasıl bu kadar terler diye düşündü. O, hayatı boyunca hiç bu kadar terlememiş, alnı hep kuru kalmıştı. Hayalperest geçen her dakikada daha da hızlanıyordu.

Ev sahibi, Hayalperest'e: "Paraların Atatürk olan kısımlarını aynı hizaya getirmemi ister misin?" diye soracaktı ki, binanın dış kapısı büyük bir gürültü ile açıldı. Korkuyla arkasına dönen ev sahibi, ne olduğunu şaşırmıştı.

Binaya uzun boylu, sarışın bir kadın girdi. Melek dedikleri şey bu olsa gerekti. Binaya giren kadın sol eli ile kapıyı tutuyor, aynı zamanda da merdiven boşluğundan yukarıya bakıyordu.

Aniden pürüzsüz yüzü kırışmıştı, zemin kata özgü olan koku dışarıdan gelen birisi için iğrençti. Bina sakinleri ise bu duruma alışmıştı.

Ev sahibi omuzlarını geriye atıp merdivenden bir basamak inince, binanın içinden gelen gür bir kadın sesi onu korkutmuştu. İndiği basamağı geri çıktı ve dalgın bir şekilde kadının söylediği "Yedinci kata gel." lafına takıldı aklı. Sadece yere bakmaya başlamıştı, tam o anda güzel kadın binanın içine doğru ağır bir şey çekiyordu. Ev sahibi başını kaldırdı ve gözleri yerinden çıkacakmış gibi oldu, kadının binaya soktuğu şey mezar taşıydı. Kadın kapıyı kapatıp merdivenleri yavaş yavaş çıkmaya başladı. Mezar taşının ağırlığına birkaç basamak sonra dayanamayan kadın taşı sürümeye ve arada da istemsizce duvarlara vurmaya başlamıştı.

Ev sahibi kirayı unutmuş, şaşkın gözlerle bir kadına bir Hayalperest'e bakıyordu. Bir ara altıncı kattaki evini ikinci kata taşımayı düşündü ama bunun mümkün olamayacağı onu dehşete düşürdü. Güzel bir zarafetin yanındaki hakikat onda derin yaralar açmış ve bazı yaralarını da kanatmıştı.

Kadın gözden kaybolmuştu ama hala taşın sesi gelmekteydi. Aklındaki bütün çekmeceleri kırılan ev sahibi, bir anda arkasına döndü ve kirayı almak için avucundaki terleri istemeden de olsa ceketine sildi.

Hayalperest'in terlemesi durmuş ve ayağa kalkmıştı. Garip bir şekilde, eskisinden daha dik duruyordu.

Ev sahibi yorgun bir sesle:

— Para nerede? dedi.

Hayalperest yerde dağılmış olan paraları gösterip:

— İşte, dedi.

Uzun süredir kahkaha atmamışa benzeyen Hayalperest sesli bir kahkaha attı. Ev sahibinin ciddilik akan yüzünü gördükten sonra arka cebine koyduğu kira parasını ev sahibine uzattı. İstemsizce bir daha kahkaha atmıştı, buna kendisi bile şaşırdı. Garip bir şekilde kahkaha sesi mezar taşının duvara çarptığı zaman çıkardığı sese uymuştu.

Ev sahibi iç çekerek yerde dağılmış olan paralara baktı, sonra merdiven boşluğuna gidip kafasını olabildiğince yukarı kaldırdı. Aynı kadın sesi: "Yedinci kat, daha fazla çıkma." diye bağırdı. Ev sahibi sanki hipnoz olmuştu.

Hayalperest ise gözünü kapı eşiğine zincirlemişti.

Hayal ile hakikat karışmış, zaman algılardan kopmuş ve yaramaz bir çocuk gibi binadan ayrılmıştı.


Samet Yiğit

27 Eylül 2022