Elmalı İlkokulu müdürü, milli eğitimin soğuk koridorlarında yürürken, yüzünde kimsenin fark etmediği bir tebessüm vardı. Mutluydu. Ne zamandır görmeyi hayal ettiği kağıt elindeydi. Bu yüzden her odanın kapısından geçerken görüp yalancı bir gülüşle selamladığı samimiyetsiz yüzleri bugün görmezden geldi. Sonunda, köşesinde ‘Milli Eğitim Müdürü’ yazan kapının önüne gelince durdu. Derin bir nefes alıp içeri girdi. Sekretere müdürün odasında olup olmadığını sordu. Odasında değildi. “Sabahtan ilçeye gitti, henüz gelmedi,” dedi sekreter. “İsterseniz bekleyin ama bugün belki de gelmez.” Canı sıkıldı bu işe. Keyifsizce sandalyeye oturdu. Bekleyecekti. Elindeki kâğıdı teslim etmeden ayrılmayacaktı buradan. Kravatını hafifçe gevşetti. Bu sırada elindeki kağıdı elde etmek için bugün gösterdiği çabayı hatırladı, biri alıp götürecekmiş gibi sımsıkı tuttu.


***

 

“Vallahi çok haklısın muhtar, ben de ne zamandır bunu düşünüyordum da yanına geleyim diyordum.”

Ceviz rengi masanın hemen yanında oturan Elmalı Köyü muhtarı duyduklarından hoşnuttu. Uzun süredir düşündüğü meseleyi bu kadar kolay kabul ettireceğini hayal etmezdi. Mesele şuydu: Elmalı, bir kısmı dağın eteğinde bir kısmı tepede yerleşimi olan iki ayrı köy gibiydi. Dağın eteğinde bulunan okula tepede bulunan çocuklar gelmekte zorlanıyor, kışın kar yağdığında gelen öğrenci sayısı bir elin parmağını geçmiyordu. İşte bu yüzden muhtar, tepede bulunan çocuklara bir okul yaptırtmak için Elmalı İlkokulu’ndaki öğretmenlerin desteklerini almaya ve imzalarını istemeye gelmişti.

“Ders bitmek üzere. Şimdi öğretmenler gelir, onların da imzasını alayım, ikinci bir okul istediğimize dair dilekçelerimizi tamamlayayım.”

Müdür böyle konuştukça muhtar daha da keyifleniyor, oturduğu koltuğa iyice yerleşiyordu.

“Sen sağ olasın Müdür Bey, başta bizimki olmak üzere tepede bulunan çocuklar ağlıyor da ağlıyor, gönderemiyoruz ne yapalım? Bir kere itleri zor aldım önlerinden.”

“Bilmez miyim muhtar, bizim bile önümüze çıkıyor bu itler, sen merak etme, senin çocuğun demek bizim çocuğumuz demek, biz bu işi halledeceğiz hayırlısıyla…”

“İnşallah Müdür Beyim, inşallah…”

Muhtar bunu söyler söylemez kapı açıldı. İçeriye Hakan öğretmen girdi. Geldiği ilk günden beri her şeye muhalefet eden bu adamı müdür hiç sevmez, çoğu zaman tartışırdı. Hakan öğretmen, muhtarı heyecanlı bir şekilde oturur görünce bir iş olduğunu anladı. Kısa bir selamlaşmadan sonra müdür diğer öğretmenlerin gelmesini beklemeden konuya girdi.

“Kışın okula gelemeyen öğrenciler için yeni bir okul yaptırtmak istiyoruz Hakan hocam, muhtarımız yeni okul için bizden imza istemeye gelmiş.”

Hakan öğretmen, bu söylenene anlam veremedi. Hâlihazırda bir okul varken ikinciyi yaptırtmanın imkânsız olduğunu düşünüyordu. “Efendim, okul yaptırmak… Siz de bilirsiniz, kolay bir iş değil. Köyümüzün böyle güzel bir okulu varken ikincisini yapacaklarını sanmıyorum,” dedi.

İşte yine bir tartışmanın içine girmek üzereydiler. “Hakan Bey,” dedi Müdür. -Sinirlendiğinde hep böyle derdi- “Bizim amacımız çocuklarımızı okula kavuşturmak. Siz olsanız tepeden buraya her gün gelebilir misiniz?”

“Müdür Bey, bu çocukların okula gelmesini, eğitim almasını ben de istiyorum ama bunu daha akılcı çözümler bularak yapmalıyız.”

Akılcı sözünü duyunca müdür biraz daha sinirlendi. Muhtarın yanında böyle laflar duymak istemiyordu. “Sizin akılcı yönteminiz nedir Hakan Bey?” diye sordu. ‘Bey’in üstüne basa basa.

Bu konuşmaları dinleyen muhtar, müdürün kendisine önceden de söylediği gibi Hakan hocanın aksi bir adam olduğunu görmüştü. Şimdilik sessiz kalayım, dedi içinden.

“Mesela taşımalı eğitim Müdür Bey, böylelikle bu sorunu kolayca çözmüş oluruz. Siz benden daha iyi bilirsiniz, bu işler ‘hadi yapalım’ demekle olmuyor. Bir okul için onay çıksa bile bu bir yılımızı alır burada ama minibüsle çocukları taşımak hem zaman hem maliyet açısından en kârlısı olur bizim için. Öyle değil mi muhtar?”

Hakan öğretmen topu muhtara atarak onun da bu konuda fikrini almak istedi.

Muhtarsa kendisine yönelen soru karşısında ne diyeceğini bilemedi. Bu fark eden müdür hemen araya girerek, “Hakan Bey, minibüsle taşıma yapılırsa köyde ne olacağını tahmin edemiyor musunuz? Bu sefer herkes kendi çocuğunu minibüse bindirmeye çalışacak. Kavga çıkacak. Bu bize daha büyük bir sorun olarak geri dönecek.”

Bu sırada öğretmenler gelmeye başladı. Konuşmanın ortasında geldiklerinden önce kimse bir şey anlamadı. Müdür herkese hitaben, “Köyün tepesinde bulunan çocuklar için yeni bir okul yaptırtmak istiyoruz arkadaşlar. Biliyorsunuz kışın tepede bulunan çocuklar okula gelemiyor, eğitim alamıyor. Eğer yeni bir okul yapılırsa bu sorun ortadan kalkar. Muhtarımız bu konuda bizden destek istiyor,” dedi. Hakan öğretmene dönerek, “Fakat bazı arkadaşlarımız bu konuda oldukça karamsar,” diye de ekledi.

Bu yeni okul fikrini duyan herkes ilk önce duraksadı. Odada kısa bir sessizlik oldu. Hakan öğretmen sessizliği bozup söz alarak, “Efendim, bu karamsarlık değil. İşimizin oldukça zor olduğunu söylüyorum sadece. Siz okulun hemen yapılacağına inanıyorsunuz. Biz bu isteğimizi dile getirdiğimizde bize ne diyecekler?”

Bu sözlerden sonra birkaç öğretmen Hakan öğretmeni desteklercesine konuştu. Herkes okul yaptırmanın kolay bir iş olmadığını düşünüyordu. Arkadaşlarının Hakan öğretmeni desteklediğini gören müdür, “Yahu arkadaşlar ne diyeceklerse diyecekler. Biz isteğimizi dile getirir, olumlu ya da olumsuz bir cevap bekleriz. Muhtarımız buraya kadar gelmiş, bir ricada bulunarak bizden destek istemiş, bu desteği vermeyelim mi?” diye sordu herkese tek tek bakmaya çalışarak.

Müdürün bu sözlerinden cesaret alan muhtar da “Hocalar, siz bu köyde başka bir okul daha olsun istemeyonuz mu yoksa?” diye lafı yapıştırdı.

İşte bu söz odada buz gibi bir hava estirdi. Hakan öğretmen dâhil hiçbir öğretmen köylüyü karşısına almak istemez, buna cesaret edemezdi. Öğretmenler niyetlerinin bu olmadığına dair laflar ederken Hakan öğretmen sessizliğini korudu. Kendine kızdı. Ne diye karışıyordu ki? İsterlerse on okul yapsınlar bu köye isterlerse yüz okul diye içinden kendi kendine söylendi.

Hakan öğretmenin sessizliğini fırsat bilen müdür, “Yeni bir okul istediğimize dair tek tek dilekçe yazacağız arkadaşlar,” Hakan öğretmene dönerek, “Tabii istemeyenler dilekçe vermek zorunda değil,” diye ekledi.

Öğretmenler dilekçeleri imzalamaya başladı. Lafın kendisine geldiğini anlayan Hakan öğretmen daha fazla konuşmak istemedi. Siz gidin de ne laf duyacağınızı düşünün diye geçirdi içinden. Müdürün uzattığı kağıda bile bakmadan sinirle bir imza çiziktirip odadan çıktı. Diğer öğretmenler de imzalarını atıp odadan teker teker ayrıldı. Müdür muhtarın da dilekçesi alıp dilekçeleri sarı bir zarfa koydu. Okul çıkışında merkeze gelip bizzat kendisi bu dilekçeleri milli eğitim müdürüne iletecekti. Muhtarın oralara kadar zahmet edip gelmesine hiç gerek yoktu. O her şeyi hallederdi…


***


“İnanır mısınız her sabah en az iki saat önceden okula gelip sobaları tek tek elimle yakıyorum.” Beklemekten sıkılan müdür, sekreterle muhabbete başlamıştı. Sekreter müdürün anlattıklarını ilgiyle dinliyordu.

“Efendim biz bu okullarda idarecilik değil bu okulların adeta hizmetkârlığını yapıyoruz desem yeridir. Bir yerde cam mı kırılmış, hiç kimseye demeden onarıyorum. Bir sıranın vidası bozulsa hemen bulup yenisini takıyorum. Aldığımız maaş hiç önemli değil. Eğitime bir katkı verebiliyorsak bu bizi mutlu ediyor.”

“Ne güzel şeyler anlatıyorsunuz Müdür Bey. Keşke herkes sizin gibi çalışkan olsa…”

Sekreter müdürü ilgiyle dinlerken sözleriyle onu destekliyordu. Bu sırada, kapıda bir hareketlilik oldu. Milli eğitim müdürü geniş gövdesiyle müdürün yanından geçip odasına girdi. Sekreter de hemen arkasından. Bir süre sonra sekreterin “İçeri girebilirsiniz,” sözüyle derin bir nefes alıp kapıyı açtı müdür…


***

    

“Efendim çok haklısınız. Ben de aynen sizin dediğiniz gibi hâlihazırda bir okulumuzun olduğunu söyledim. Biliyorum efendim, binlerce köyümüz var ki henüz bir okulları yok. Biz çok şanslıyız. Kışın gerekirse kendi arabamla çocukları ben taşıyacağım efendim. Eğitimimiz için bunları yapmak boynumuzun borcudur.

Sayın müdürüm, benim bu konuda görevim bir elçilikti. Olmayacağını en baştan beri sizin dediğiniz şekilde anlatmaya çalıştım ama ne yaparsınız anlamıyorlar efendim. Bir bina dikmenin bir günlük bir iş olduğunu sanıyorlar. Sizin değerli vaktinizi alıyorum ama aslında ben başka bir şey için gelmiştim buraya sayın müdürüm. Okulumuzdaki bir öğretmenimiz görevlendirme istiyor. Adı Hakan Yılmaz. Dilekçesini bugün bana teslim etti. İşlemlerin hızlı olması için bizzat ben size geldim. Kendisini sizin de onayınızla başka bir okula görevlendirmenizi rica ediyorum. İşte dilekçesi. Buyurun efendim. Uygun mudur efendim? Çok teşekkür ederim. Ben okul için dediklerinizi de ileteceğim. İyi günler efendim. İyi günler…”