Aslında niyetim kabusların evrimi üzerine yazmaktı. Zira epeydir kabuslarım dışında bir şey düşünmedim. Bu; hatırlaması, hatırlananları sindirmesi, sindirilenlerin üzerine düşünüp anlam çıkarması, o anlamı kabul etmesi açılarından epey zor bir süreçti. Uykudan gözümü açtığım an kabuslarımı ''acilen unutulacaklar'' çekmecesine atan zihnim, gün içerisinde aklıma geldikleri anlarda onları anlatmayı ya da onlar üzerinde düşünmeyi de yasaklamıştı uzun yıllar önce ve bunun olması gereken olduğuna, kabusları hatırlamanın tat kaçırmaktan başka bir işe yaramadığına da inandırmıştı beni. Haliyle yine, yeniden kendi zihnimle, inançlarımla bir savaşa girdim; zihnimin iyileşmesi, inançlarımın arılaşması için. Kabuslarıma dikkat kesildiğim bu son birkaç ayda sürekli benzer temalı kabuslar gördüm. Gördüklerimi unutmamaya çalıştıkça daha önce unutmaya çalıştıklarımı da hatırladım. Yalnızca son birkaç aydır değil, son birkaç yıldır iki ana temanın etrafında dolaşıyordu kabuslarım: Birisi aidiyet, birisi de yeniden başlamak. Aidiyeti, aidiyet uğruna döktüğüm gözyaşlarını ve bu kez muhtemelen onarılamayacak kadar kırdığım kalbimi bir kenara bırakalım şimdilik çünkü yıllardır otuz altı bin versiyonunu gördüğüm en büyük kabusum, en büyük korkum yarın gerçek oluyor. Beni en çok üzen, en çok acıtan, en çok hata yapmama sebep olan ve en büyük pişmanlığım olan yere, üniversiteye geri dönüyorum. Yeniden başlıyorum ve bu sefer çok korkuyorum.

Yirmi yedi yaşındayım ve iki bin bilmem kaçlılarla aynı sınıfta ders göreceğim korkusu değil bu. Yapılacak tüm hataları yapmış olduğumdan hala emin olamamamın, bir kez daha kendi yolumu dinamitlersem o yolu yeniden inşa edecek gücümün ve zamanımın olmayacağını, maddi açıdan baktığımda okula giderek harcayacak dört yılımın olmadığını ancak bundan başkaca bir yolumun da pek olmadığını bilmemin, saymaya uğraşsam muhtemelen yüzlerce maddi ve manevi problemle karşılaşacak olmamın korkusu bu.

Yeniden başlasam, bir şansım daha olsa, şimdiki aklım olsa, bir kere daha denesem... Bunlar ve benzeri cümleleri kurduğum, ağlayarak bu şansı dilediğim anlar geliyor gözümün önüne. O anlarda yeniden başlamak isteğimde samimiydim. Şimdi korkularımda da samimiyim. Mevzu samimiyet ya da istemek değil o halde. (Yarın okula giderken yanımda götürmek için mide ilacı, ağrı kesici, kahve, cool lime, litrelerce su, fındık, sandviç ve bir sürü kitaptan oluşan bir sırt çantası hazırladım şimdiden. Sadece iki saat dersim var ve onun da olup olmayacağı belli değil üstelik. Yine de korkum her aklıma geldiğinde onu bastırmak için başka bir şey ekledim çantama. Community' nin ilk sezonunu indirdim. Acil durum butonu olarak kendisini izleyeceğim. Okuldaki en sevdiğim çaycının kapanmamış olması için dua ediyorum bir yandan da. Neden bitiremedin, neden döndün diyen olursa ne cevap vereceğimi onlarca kez prova ettim ki hala net bir cevabım yok. Nedenini biliyor olsam bu zamana kadar çoktan bitirirdim muhtemelen.) Mevzu bu kez her şeyi doğru yapmak istemem. Mevzu, üniversiteye başlamanın -yeni bir şehirde, tek başına, taze bir yetişkin olarak ne yapacağını bilemez halde derslere girerken bir yandan da aşkı, dost edinmeyi, bir benlik bulmayı, para kazanmayı düşünmek, hayatın anlamını kovalamak değil- uzun süredir yerine getirmeyi ertelediğim ve aslında yerine getirmek istediğim ancak yapamadıkça pişman olduğum, pişman oldukça kendimden soğuduğum bir zorunluluğun yerine getirilmesi için atmak zorunda olduğum ve önümüzdeki dört yıl, her gün atmak zorunda olacağım bir adımlar bütünü olması yalnızca. Ve bu adımları bir kez kaçırırsam tekrar toparlayamayacağımı biliyor oluşum mevzu. Beni bugün buraya getiren süreç de ufacık bir tökezlemeyle başlamıştı. Ve ben, benim yirmi, yirmi iki, yirmi dört yaşlarındaki versiyonlarım o küçücük tökezlemeyle başlayan çöküşü durduramadılar. Onlardan çok daha yorgun, çok daha kırgınım hayat karşı. İnsanlardan hoşlanmıyorum, çalışmaktan keyif almıyorum, kolay kolay heyecanlanmıyorum onların aksine. Ve bu hayata yeniden başlama şansı bana, bu yorgun, kırgın Aybike'ye verildi. Benim yapmam lazım, ne kadar korksam da. Belki de bu yüzden onca şey yaşanmıştır, belki de benim onlarca versiyonum içinde hayat tarafından okulu bitirebilecek kadar dikkati dağıtılamayacak kadar korkak ve temkinli olan benimdir yalnızca. Belki de korkak ve temkinli olmadan doğru adımlar atılamıyordur, herkesin söylediğinin aksine. Bilmiyorum. Emin değilim. Korkuyorum. Korkmam gerektiğine eminim. Yeniden başlıyorum. Bunu ne kadar istediğimi düşündükçe bağıra bağıra ağlayıp kutlamalar yapmak geliyor içimden. Bir şeyleri gerçekten başarmadan kutlama yapmamaya yeminliyim. Korkuyorum demiş miydim?