Bütün çirkinliği örten senin yüzünmüş gibi günlerdir gördüğüm insanlardan bulanıyorum. Kimseye bakmamak için başımı hep senin yerine özür dilemek zorunda kaldığım ellerime çeviriyorum. İğnelerden ilaçlardan, yönü bana dönük ayaklardan, uzanan ellerden, tahmin edilip asla kesinleşmeyen her şeyden nasıl yorulduğumu, sebebi sen olma diye, belki de öyle bil diye, kendime bile fısıltıyla yakındığım eksikliğin yüzüme çıkmış izini silmek için her gece sayısız su çarptığım suratımdan geriye ne kaldığını bilmiyorum. Bütün şarkıların sustuğu, tüm dizelerin eksik kaldığı, bir adımın az bir sözcüğün fazla olduğu bir yer var, herkes durduğumu sanıyor sen beklediğimi biliyorsun, orada neyi beklediğimi anlatmaya çalışıyorum, allah'ım lütfen bana biraz ses ver bu insanlara kendimi duyuramıyorum, Kulaklarını değil, kalbini hatırlatmak istiyorum, eksik bir yakarışın ortasında sesim geliyor kalbin yok oluyor, bunun rüya olmadığını artık ikimiz de biliyoruz.


“Seni sevdim değil, seninle her sabah güneşlikleri açmayı öğrendim, yetmez mi diyorum, ne fazla, ne büyük, ne mükemmel bir yenilgi, senin bir kez açılmayan ağzınla benim bir sabah ‘anne, annem olmasaydın beni sever miydin’ diye sevgiye açılan ağzım arasında muazzam bir yenilgi, kabul ediyorum.”


Ben artık bir ağrının arkasına saklanıp sana dökülmekten utanıyorum.