Sonra döndüm baktım, yine yalnızım.
Sonra döndüm baktım, yine yeraltı edebiyatı.
Sonra ulan dedim aynanın önünden geçerken, yine mi sen.
Sonra döndüm baktim bugün dünden biraz daha deliyim.
Sonra döndüm, bir kere daha sövdüm. Çok içtendi.
Sonra kalktım bağlamamı kaldırdım, yere düşmüş.
Döndüm bir şiir daha astım duvara, orada olmasını istemediğim.
Sonra bir şarap daha açtım, şerefine demedim kimseye.
Balkona çıkıp rüzgara biraz şefkat sipariş ettim.
Çöp poşetine tekme attım.
Sonra zildeki ismimi kaldırdım.
Ceplerimi karıştırdım, kulaklığımı bulamadım.
Bozuk paralar düştü cebimden dönüp almadım.
Sonra döndüm ulan dedim, Ahmet Kaya iyi ki var.
Sonra döndüm başkasından bir şarkı açtım.
Sonra bir ulan daha dedim, yine çok içten, adam benim yapmak istedigim şarkıyı yapmış...
Sonra, öyle bekledim o şarkıyı keşfettiğim o köşede bir süre.
Bir süre derken; yıllar geçmiş, farketmedim.
Düşündüm de, ne muameleler gördüm ben o köşede.
Harbiden ne muameleler gördüm? Biri hariç hiç birini hatırlamıyorum, nasıl umursamamışsam.
Sonra işte, bir gün balkondan sarkıyorum, bir elimde bir şişe şarap, tam bir litre, diğerinde çarşafa sarılmış sanat eseri bir cıgara.
Tahmin edilemeyen bir yağmur başlıyor.
Mahalleli altıma ateş yakıyor; düşerse yansın kâfir diye ama yağmur yağıyor ne fayda.
Sonra 24 yaşında bir komiser yardımcısı geliyor, benden 4 yas küçük, bana hayatı anlatıyor. Yaşamak güzel diyor, genç adamsın diyor, 'ulan sevdiğin de mi yok' diyor.
Galiba intihar edeceğimi zannediyor.
Sol elimdeki sarap şişesini aşağı bırakıp buna tokadı...
Neyse...
Karakoldan çıkıp iki kilometreye yakın yolu ayakkabısız ve çorapsız yürüdüm o gün.
Kargaşada kaybetmişim hepsini ama umurumda olmamış, o gün kaybettigim diğer şeylerin yanında.
Dedim deliriyorum herhalde.
Hiç sigara içmedim o gün.
Hiç sigaram yoktu çünkü.
Hiç yaşamadım o gün.
Hiç hayatım yoktu çünkü.