Bu hikayenin protagonisti mi, antagonisti miyim bilinmez ama lanetli olduğum kesin. Yine başladığım yerdeyim, yine meteliksizim. Çetin’le buluşmama bir hafta var. Ne yapıp edip parayı bulmalıyım. Ayaklarım benden bağımsız bir şekilde, mahallelinin karargahı “Dostlar Kıraathanesi”ne doğru yürümeye başladı. Asla eşref saatine denk gelemediğim kahve sahibi Şevko Abi oradaydı. Gerekirse kendimi çimdikleyerek ağlatmalıydım ve ondan iş koparmalıydım.

“Naptın aslan abim?”

“Ne istiyon lan yavşak?”

“Abim estağfurullah. Ben sana işim düşünce mi selam veriyorum sadece?”

“Uzatma! Lafı eveleme geveleme. Ne isteyeceksen söyle lan.”

“Abi kırıcı oluyosun ama.”

“Abinin… Tövbe tövbeee!”

“Şevko Abim benim en acilinden işe ihtiyacım var.”

“Bunca yıl bir Allah’ın günü çalıştığını gören yok. Noldu da şimdi iş telaşına düştün?”

“Abi ölmek için çalışmaya ihtiyacım var.”

“Yaşamak için diyecektin lan onu bile yanlış biliyon.”

“Yok abi gerçekten ölmek için işe ihtiyacım var.”

“S*ktir git lan başımdan!”

Kendimi çimdik yardımıyla ağlatmama fırsat bile vermeden kestirip attı.

Zaten Şevko iş verse de bir haftada Çetin’in parasını tamamlamam mümkün değildi. Gerçeklerle yüzleşmek tadımı büsbütün kaçırmıştı. Çayımdan bir yudum dahi almadan kaşığı üstüne yatırdım. Bu benim raconumda ‘o kadar pişkinim ki Şevko’nun söylediklerini kulak arkası yapıcam’ demekti.

Banka kozunu denemeye karar verdim. Esasında öyle bir koz da söz konusu değildi. Yıllar önce girdiğim kara listeden hala çıkamamıştım. Sıra numarası aldım ve bankadan da yüz bulamazsamı düşünmeye başladım. Azrail’in ertelediği işleri yığın yaptığı, sorumsuzluğuyla göz göze gelmemek için kapısını sürekli kapalı tuttuğu salonu andıran bankada, sonunda sıra bana gelmişti.

“İhtiyaç kredisi kullanmak istiyorum.”

“Daha önce bankamızla çalışmış mıydınız?”

“Hiç fırsatım olmadı.”

“Başka bir banka ile?”

“Evet, tabi. Üniversitedeyken başıma bela olan bir Zortbank kredi kartım olmuştu.”

“T.C. kimlik numaranızı alayım.”

“Zamanınızı boşa harcamayayım. Ben kara listedeyim. Bazı bankalardan hesap kartı bile çıkaramıyorum.”

Üzülmüş gibi yaparak:

“Hımmmmm… Peki teminatı olan ya da size kefil olacak bir tanıdığınız var mı?” dedi.

Birazdan kuracağım cümlenin mantıksızlığına aldırmayarak:

“Hımmmmm… Maalesef. Sadece babaannemin evi var. Kendisi de beni dolandırıp kaçtığı için evini teminat göstermeme izin verebileceğini sanmıyorum.” dedim.

“O halde kendisiyle gelin. Tekrar deneyelim.”

“Hanımefendi kendisiyle gelemem çünkü beni dolandırdı diyorum.”

“Beyefendi herkes hayatta bir şansı daha hak eder. İnanın, siz bile…”

Siz bile? Neyi ima ettiğini sormaya bile mecalim yoktu. Sıra numarası kağıdını buruşturup önüne koydum ve çıktım.

Aklıma altın çağımı yaşadığım lise yıllarım geldi. Sınıftaki tek sarışın ve renkli gözlü, Bulgar göçmeni bir erkekti. Samet, bizi eğlendirmek için Seda Sayan taklidi yapardı. Her cuma dindar olur, her pazar dinden çıkardı. Geçen duydum bizim topitop imam olmuş. Allah affetsin ama içime içime güldüm. Ondan borç istesem verir mi lan acaba? Kendimi acındırsam belalı bir alacaklı peşimdeymiş gibi anlatsam… Deniycem başka çare yok. En son ne zaman gittiğimi hatırlayamadığım camiye koşar adımlarla yürümeye başladım. Samet’i hortumla avluyu yıkarken buldum.

 

“Selamun aleyküm Hocam.”

“ Ve Aleyküm selam mübarek.” dedi arkasını dönme zahmetinde bile bulunmadan.

“Hocam ben günah çıkarmaya geldim.”

“Yanlış gelmişsin kardeş. Kilise iki sokak aşağıda.”

Sonunda dikkatini çekebildim de hortuma olan ilgisini kaybedip yüzünü bana döndü.

“Lan sen miydin! Hiç değişmemişsin. Lisede de böyle yavşaktın.”

Şaka yaptığını düşünerek kahkaha attım, fakat Samet gülmüyordu. Demek ki haklıydı ben bir yavşaktım.

“Sen değişmişsin. Sonunda Hak yolu bulmuşsun.”

“Arada gidip geliyor. Hala kafamda net bir görüş yok be oğlum. Bazen Deistim bazen Ateist. Sıklıkla Müslüman… Neyse ayakta kaldık gel de şadırvanın orada birer çay içelim.”

 

“Eeee söyle bakalım hangi rüzgar attı seni buraya? Yanlış anlama ama hatırladığım kadarıyla beynamazdın.”

“ Maalesef doğru hatırlıyosun Sametim. Lise hatıraları geldi aklıma. Eski günleri yâd ederiz diye bi uğrayım dedim.”

“ Lan ben 5 yıldır bu camide imamım. Yeme şimdi beni. Neden geldin?”

“ Tehlikeli adamlara borçlandım be Samet. Acil nakit lazım.”

Çayını fondipledi ve yüzünde yeni canlanmış bir ceset ifadesiyle kesik kesik gülmeye başladı. Adam gasilhanede takıla takıla mesleki deformasyona uğramıştı.

“ Ve sen para için bana geldin? Lan ben camiden aldığım parayla kiramı ödeyemiyorum. Geceleri pavyonda garsonluk yapıyorum. Kodamanlardan iki kuruş bahşiş koparabilmek için şaklabanlık yapıyorum. Borçlar kıçımda patlamış, maaşıma aylardır elimi sürememişim. Şerefsiz babamın taktığı borçları ödemekten iflahım öpülmüş. Ve sen acil nakit lazım oldu diye bana mı geldin?”

“Kardeş yok demenin binlerce yolu varken neden kalbimi kırıp derdinle beni alçıya alıyosun?”

“Yok anasını satim yok! Ne para ne yaşama sevinci ne hayat amacı yok!”

Samet’in yeşil gözleri kırmızılaşmaya başlamıştı. Bu kez çay kaşığını bardağa yatıracak zamanım yoktu. Ayaklarım kıçıma vura vura olay yerini terk ettim.