Kel başını, adını kirden uzak kılmak için halkın gözünden esirgeyen, sonra süslü püslü, tülleri bordürlü, bok püsürü henninler takınan püriten bir hanımefendi, bir gece, dolunay ayakucuna menevişler dağıtır iken bir karıncanın adım seslerine uyanmış. Fakat yatağını kendisiyle paylaşması konusunda iki gecede bir onu tehdit eden ağabeyinin odasına sızmış olduğunu düşünmüş olacak ki etrafı kolaçan etme kararı almış. Gözü bir köşedeki aynaya çarptığında ise aksi onu dehşete düşürmüş. Kulakları eşek kulaklarına dönüşmüş meğer. Bir vakit dört duvar arasında volta attıktan sonra her şeyin bir düşten ibaret olduğuna koşullandırmış kendini; huzurla başını yastığa koymuş. Gün ağarayaza penceresinden içeri, tam da başına yeşil bir elma düşmüş. Bu yeşil elma minyatür bir satıra geçirilmiş vaziyette olduğundan alnının tam orta yeri kanamaya başlamış. Kan akışı anormal hızda ve ölçütte gerçekleştiği için bir vakit sonra her yer kan gölü olmuş. Elma da capacanlı bir kırmızıya evrilmiş. Aynaya gözü çarpmış yine; kulakları hâlâ eşek kulakları biçimindeymiş. Alnından hınçla çekip çıkartmış elmayı, elma aynaya çarpıp tuzla buz etmiş onu. Cam parçalarından birini eline alıp yüzüne bakmış. Eşek kulaklarının yittiğini, kel başını gür saçların kapladığını görmüş sonra. Fakat karıncaların adımlarının seslerini duyamaz, henninler takamaz olmuş. Kraliyet ailesinden bir hanımefendinin adı silinmiş.