Bir yanda şehrin ortasında her gün binlerce insanın gözünün değdiği o yeşil trafik lambası. Bir yanda tarih öncesinde kumları ıslatan o ilk deniz dalgası gibi hissettiren iki yeşil göz. Hangi yeşil daha gerçek? Bu soruya ilki diye cevap vermeyi o kadar istiyorum ki. Ama bir türlü içime sinmiyor. Unutma eylemi üstüne konuşalım. Evet unutmak kesinlikle bir eylem. Aşk adı altında yaşanan vahşete karşı bir direniş eylemi. Bu kadar abarttığıma bakmayın gamsız biriyim. İnsan denilen organizmanın umursamaya değmeyecek kadar aciz olduğunu düşünürüm. Toplumdan nefret eder her bir birey için sırayla oturup yas tutarım. Çelişkili olduğumu söylüyorlar. Aslında mantığım gayet basit. Kimse sevilmeyi hak etmez ve bunun doğrultusunda herkes eşit şartlarda sevgi hakkına sahiptir. Keşke bunun içinde bir bakanlık kurulsa. MSB: Milli Sevgi Bakanlığı. Bir başkanımız olsun önemli kararları tek bir kişinin vermesi her zaman daha sağlıklıdır. Bir de yönetim kurulu tabi. Her kesimden insanın fikirlerini almak önemli husus. En az elmas rezervleri kadar nadir bir şey sevgi. O yüzden komünist bir rejim izlememiz taraftarıyım. Yok öyle bir kişiye on kişiden sevgi falan. Bir kişi tarafından sevilmekle yetinilsin. Tabi herkes sağlam bir yüreğe sahip değil. O yarım sevilenlere de adalet sağlanmalı. Bunlar güzelce oturup masaya yatırılır. Eğer bir gün MSB kurulursa şimdiden söyleyeyim sevme ve sevilme haklarımdan feragat ediyorum. Bunu bir bağış gibi düşünebilirsiniz benim hakkım ihtiyaç sahiplerine dağıtılsın. Ben iki yeşil göze karşı devrimimde başarılı olamadım. Saatlerce betimlemeler yaparak sizi sıkmak istemiyorum. Tek bir cümle kurma hakkı verirseniz bana size şu şekilde anlatabilirim: ben var olduğumdan sadece ona baktığımda emin oldum.

Ben aziz. 28 yaşındayım. Şairin dediği gibi onu kırk yıldır seviyorum. Kalu Bela’ya dönsem de yeniden yaratılsam yine yeniden onu severdim. İflah olmadığımı söyleyen var. Aptal olduğumu düşünen bir kesimde mevcut tabi. Ama ben kime ne anlatayım. Bir ben kalmadı ki benden içerde. Tüm kavuğumu onla doldurdum. Onu bıraktığım vakit adımı da bırakıyorum geride. Kim olduğumu. Yarın güneş doğduğunda o yataktan ne için kalkacağımı. Biri kalbin nerde diye sorduğunda nereyi göstereceğimi. Sabah ne yediğimi. En çok nasıl mutlu olduğumu. Dünya barışının önemini. Evimin nerede olduğunu. Onu unutacak yürek yok bende.


(Zaman maddesel bir düzeye geçecek kadar yoğunlaştıktan sonra)


Ben Aziz. Artık gözleri bana yeşili çağrıştırmıyor. Yataktan ne için kalktığımı bilmiyorum. Ama kalkıyorum elbet bir sebebi vardır dercesine. Geride yanacak bir şey kalmadığı vakit sönermiş ateş. Doğaya baktığımızda her şeyin cevabını bulabiliriz diye zırvalayan biyologlar gibi hissediyorum kendimi. Hayır biyolog değilim ve hayır doğaya değil içime bakıyorum. Konuşmak istemiyorum. Bazen bazı şeyler ifade edilmemeli. Edilemeyeceğinden değil susmak daha büyük anlamlara gelebileceğinden.