"Yetersizsin lan!" diye patlayıverdi birden baba. Uzun süren sessizliği, ağzından çıkan yalın fakat oldukça etkileyici ve sarsıcı bir kelimeyle bozulmuştu. Anne bu söz karşısında donakaldı. İlkin anlamamış gibi yaptı ancak hemen sonrasında gözlerini iyice açarak bakışlarıyla direnç gösterdi adama. Şaşkın ve her an öfkelenecekmiş gibiydi görüntüsü. 


Biraz geçtikten sonra "Yetersiz ha?" diyerek belirtti ilk tepkisini. Bu cümle öylesine söylenmiş değildi elbette. Ardında bekleyen ucu keskin cümleler birazdan ortalığı bir savaş alanına çevirebilirdi. Ancak kadın çocuğunu da düşünerek sakinliğini korumayı bildi. Sonra daha yumuşak bir dokundurmayla tekrarladı sorusunu, "yetersizim, öyle mi?" 


"Evet Necla öylesin! Koskoca bir yetersizsin sen!"


Doğrusu böyle bir cümleyle karşılaşmak insanın beynini alt üst eder. Kişinin kendi zihninde kurduğu düzenin yıkılmasına sebep olabilecek kadar tehlikelidir. Çoğu kimse böylesi bir ithamı kabullenemez ve gelen saldırıyı anında savuşturmaya çalışır. Fakat Necla bu yoğun saldırıyı geçiştirmek veya öfkeden delirmek yerine kocasına daha etkili bir yöntemle karşılık vererek belki de insan ruhunun gizemlerinden birini açığa çıkartmak üzeredir. 


"Bak Kemal. Ben kendi yetersizliğimi çoktan kabullendim. Onunla savaşan sensin. Kendi yetersizliğine bir türlü katlanamayıp sürekli beni suçlayan, kendini kandırmaktan bir an olsun vazgeçmeyen ve aciz hâlin ortaya çıkmasın diye çevresindekileri uzaklaştıran sensin. Yanında duran herkesi yenmeye çalışıyorsun, kimse sana tehlike oluşturmasın ve kimse sana saldıramasın değil mi? Davranışlarının çoğu yetersizliğine ve acziyetine olan nefretinden geliyor. Beni alçak görüyorsun ancak sen Kemal, eksikliklerini asla kabul etmeyen ve alçaklığından tiksinen kişi sensin!"


Necla bunları söylerken öfkeli değildi fakat artık böyle bir hesaplaşma vaktinin geldiğini gördüğünden içindekileri tüm açıklığıyla belirtmesi gerekmişti. Yalnızca son cümlelerinde sesini yükseltmiş ve kocasının şaşkın bakışlarına karşı ilk kez öfkeyle bağırmıştı. 


Az evvel gireceği savaşı kendinden emin bir tavırla her hâlükârda kazanacağını uman Kemal ise böylesi bir karşı saldırıya hazırlıksız yakalanmış, nasıl cevap vermesi gerektiğini bilememişti. Çünkü genelde buna gerek kalmaz ve zafer kendiliğinden gelirdi. Fakat o sırada belki de tüm bu düşündüklerini gözden geçirmesi gerektiğini anlamıştı Kemal. 


Yoksa bunca zaman her defasında Necla'ya mağlup mu olmuştum? O, her sessizliğinde aslında bana boyun eğmiyor muydu? Böyle anlarda ona öfkelenir ve ne kadar güçsüz olduğunu haykırırdım yüzüne, asıl güçsüz ben miydim? Pısırık oluşuna katlanamaz ve sürekli kendini kanıtlaması gerektiği yönünde öğütler verirdim sanki her şeyi biliyormuşum gibi. Nasıl olur! Yanlış olan ben miydim?


İşte böyle bir karşılaşmanın ardından gelen iç hesaplaşma Kemal'in artık başka birine dönüşmesinin ilk adımı olacaktı belki de. Onun dünyaya bakışı, Necla'ya bakışı uzun yıllar zihninde tasarladığı dünyaya uygun biçimde gelişmişti. Her insan gibi o da bunun dışına çıkmaktan korkuyordu. Öyle ki son derece korumacı bir anlayışla kurduğu bu düzeni yıkmaya çalışan herkesi defetmişti hayatından. Geriye yalnızca Necla ve oğlu Selim kalmıştı. 


"Saçmalıyorsun sen. Kim öğretti sana bunları? Kim öğretecek gerçi, tüm gün evde oturmaktan kafayı yemişsin. Çık dışarı iki insan gör diyoruz sana her defasında. Dinleyen kim! Sonra kafanda böyle şeyler kurarsın da eve gelince zır zır beynimin etini yersin."


Kemal'in kendini haklı olduğuna inandırması kadar doğal bir şey yoktur elbette. Necla'nın dediklerinin doğru olduğunu kabul etmesi hayli uzun sürecektir veya kendi geleneğini sürdürerek hiç kabul etmeyecektir bunu. Çünkü bir şeyleri kabul etmek sanıldığı kadar kolay değildir. Yine de Necla bunu uzun yıllardır biliyor ve eğer başarılı olamayacağını anlarsa ilişkiyi tamamen bitirmek zorunda kalacaktır. 


"Söylediklerimde ciddiydim Kemal. Seni uzun zamandır idare ediyorum fakat artık gerçekleri görmen gerekiyor. Kendine bir bak! Ne denli değiştiğini görmüyor musun? Kendini mutsuz etmekten zevk aldığını düşünüyorum bazen. Sıkılıyorsun ve durmadan düşman yaratıyorsun. Sana verdiğim sevgiye şüpheyle bakıyorsun, bunun seni zayıflattığını düşünüyor ve yeniden güçlenmek için kötü birine dönüştürüyorsun kendini. Kimse sana saldırmıyor, güvendesin anlasana! Kır şu zihnindeki zincirleri. Sıkıldım artık. Her defasında tepkisiz kalmaktan sıkıldım. Bunca zaman hoşgörüyle davrandım ama iş işten geçti, artık saldırıyorum. Mağlup olmayı da öğreneceksin! Aklında ne var bilmiyorum fakat kendine ve gerçeğe geri dönebilecek durumdaysan bunu kanıtlaman gerek. Yoksa boşuna uğraşmak istemiyorum. Kabullen artık gerçekleri. Kabullen ki son verelim bu saçmalığa!"


"Son veremeyiz Necla. Biliyorsun ki senin de bana ihtiyacın var. Sen beni iyileştirmek istiyorsun. Başkasına gidersen ne anlamı kalır ki tüm yaptıklarının. İlk tanıştığımız zamanlar benim seni iyileştirmem gerekiyordu çünkü berbat haldeydin. Kötülüğe meyilliydin ve başkalarının canını acıtmak istiyordun. Benimle birlikte daha iyi birine dönüştün çünkü sana hiç ummadığın kadar iyi davrandım. Daha önce hiç görmediğin sevgiyi verdim sana. O zamanlar iyi olan taraf bendim. Fakat işler ummadığım bir şekilde değişti ve artık başka bir yöne evrildi. Sen iyi oldukça ben kötü davranmaya başladım. Belki de senin değişimini kıskandım bilmiyorum. İyileşme yeteneğin karşısında büyülenmiştim ve artık bana ihtiyacın kalmadığını hissediyordum. İşte böylece rollerimiz değişti. Çünkü ikimizin de iyi olabileceği fikrine alışamadım. Birimizin hasta olması gerekiyordu ve diğerinin de onu iyileştirmesi. Tüm ilişkilerin böyle olduğunu sanıyordum Necla. Nereden bileyim başka türlüsünü? Zaman içinde sana olan tavrım da bu yüzden değişmeliydi. Dediklerinin çoğunda haklısın. Benim zihnim katı yetiştirilmiş ürkek bir çocuk gibi. Ama bunu kendine söyleyebilen kaç insan var sence? Başından beri sana ihtiyacım vardı. Bunu adım gibi biliyordum. Senin beni iyileştirmen gerekiyordu. Ve benim kötülüklerime rağmen senin sahiplenen ve bağışlayıcı davranışlarını gördüğümde buna gönüllü olduğunu hissediyordum. Sanki her defasında kendime bunu kanıtlamak istiyordum. Belki bu acınası bir şeydi, bilmiyorum. Ama son evreye geçebilmemiz için tüm bunların yaşanması gerekiyordu Necla. Nihayetinde ikimiz de iyileşmiş olacaktık ve hayatımıza yeni insanlar olarak devam edecektik. Çünkü diğer türlü ikimiz de yarım kalacaktık ve birbirimizden ayrılsak bile diğerlerine zarar verecektik. Dediklerimi anlayabiliyorsun değil mi Necla?"


Necla'nın beklediği sözler bunlar değildi. Kocasının oyununu devam ettireceğini ve yine baskı kurmaya çalışacağını düşünüyordu. Çünkü biraz daha ileri gider de artık geri dönülemez bir noktaya ulaşırlarsa ondan ayrılmanın daha kolay olacağını hissediyordu. Ancak böyle olmadı. Bu sefer beklenmeyen hamle kocasından gelmiş ve şaşıran taraf kendisi olmuştu. Hiçbir cevap vermeden sessizce bekledi öylece. 


Hayır, olamaz. Doğru değil bunlar! Sen gerçekten hasta etmişsin kendini. Neden ama? Bana ihtiyacın varsa neden böyle davrandın? Bu saçmalığın bitmesi gerek. Ben iyileştim, öncekinden çok farklıyım. Evet evet, kesinlikle! Ama bunu sağlayan sen miydin gerçekten, senin sayende miydi her şey! Hayır. Bu kabul edilemez. Tek başına iyileşmek mümkün değil mi sanki? Seni niye bırakamıyorum Kemal, haklı olan sen misin? Hayır benim dediklerim de doğruymuş, öyle dedin çünkü. Yetersizliğimi kabullendiğimi sanmıştım. Yanıldım mı yoksa! Asıl yetersiz olanın sen olduğunu düşünüyordum. Seni aciz, kaba, aptal ve yetersiz biri olarak tanımladım zihnimde. Çünkü uzun zamandır böyleydin. Ama yine de ayrılmadık. Nihai hedefim seni iyileştirmek istemem miydi gerçekten?


Necla zihninde bunları sıralarken Kemal de sıkıntılı bir halde onun ağzından çıkacak olanları bekliyordu. Fakat hiçbir şey söylenmedi. İkisi de uzun bir süre sustu. Odadaki üçüncü kişi olan Selim ise bu sessizlikten yararlanarak daldı içeri. Anne ve babasının unuttuğu ufaklık neşeyle koştu ailesinin yanına. İkisinin de mutsuz olduğunu anlayabiliyordu. Babasının elinden tutup annesinin olduğu yere doğru çekti kendini. İkisini bir araya getirerek sarıldı onlara. 


İkisinin de yetersiz olduğunu görebiliyordu Selim. Çünkü hepimiz öyleydik. Önemli olan bunun farkına varıp ona göre davranmak gerektiğiydi. Hayat karşısındaki acizliğimizi ve eksikliğimizi başkalarıyla tamamladığımızı görebiliyordu Selim. Zira ebeveynlerine olan şefkati ve sevgisi onun küçük yaşına rağmen tüm bunları görebildiğini açık bir şekilde kanıtlıyordu.