Bu şehir çöküyor. Kocaman dişleri olan bir canavar kemiriyor. Baş aşağı gömüyor her şeyi; binalar, terk edilmiş parklar, anılar ve gözyaşları.

Kırklı yaşlarının edepsiz sakini. Çayımı içerken çocuklarımın kavgaları dolduruyor kulağımı. Büyüdüler. Üç tane ben, benden ayrı gölgeler. Sarışın ve kumral, tepeden düşen ahenksiz bir yaratılış.

Onlardan biraz nefret ediyorum. Ayaklarımı zemine çivilediler.

Bir sonbahar gecesi pahalı şaraplar eşliğinde kirli flörtlerim yok. Kocam gemisinde horlarken ateşli gecelerim enkaz içinde.

Sıkılıyorum.

Her şey dönme dolap gibi dönüyor, devasa yağmurlar yağıyor bahçeme. Çiçeklerim ölü, yapraklarında çiğ var. Ağlayamıyorum.

Pirzola aldığım dükkânda ki adam iştahla süzüyor kalçamı. Her zaman arsızca ilgiye muhtaç gibi hissediyorum, iştahla yumuluyorum geceleri hayallerime. Kocam horluyor.

Arabamı park edip koca şirketlerin koca katında ne yaptığımı bilmediğim işlere gömülüyorum. Burası boğuyor beni. Ofisimin camından dışarı bakmak intihar gibi. Üşüyorum.

Tüm o evler üst üste binmiş, sesler, okula yetişmeye çalışan çocuklar, tenha parklarda öpüşen çiftler... Hepsi ayağımın altında kocaman bir cehennem gibi seriliyor. Onların arasına girmekten korkuyorum. Başım dönüyor.

Babam doğmadan ölmüştü. Annem umut derdi. Hıyarın tekiymiş, viski şişeleri ile aşk yaşayıp geceyi becerirmiş.

Eski bir fotoğrafı var bende. Annemden izinsiz sakladım. Pala bıyığı ve çapkın bir gülüşü var, siyah beyaz fotoğrafta ağır takım elbisesinin içinde dev gibi, bana bakıyor.

İri erkeklerin iri kollarında öldürdüğüm zamanın günahları rüyama konuk oluyor; boş beyaz bir oda, yankısız ve renksiz. Kırmızılar içerisinde boyanmışım, üstümde bir şey yok. Üşüyorum. Sonra kapı zeminden aralanıyor. Büyüyüp beni içine çekiyor. Çığlık atarak uyanıyorum. Tekrar ve tekrar.

Psikiyatristim babanla yaratamadığın zamanı bir eksiklik olarak görüyorsun diyor bana. Cinsel hayatından söz et diyor. Konuşmamızın bu noktasında balta kayaya çarpıyor. Keşfedilecek orman yok. Ağaçlar törpülendi ve utanç tenimi yakıyor.

İçine gömdükçe kaçamayacağın bir döngü yaratacaksın diyor bay çok bilmiş. Ona çok bilmiş diyorum. Sanki en sevdiği kitapları ve alıntıları paylaşmak için psikiyatrist olmuş gibi. Beni becermek istediğini koklayabiliyorum. Benim için fazla kısa.

En küçük kızımı lise çıkışı alıyorum. Mutsuz ve kafasını cama yaslamış binaları izliyor. Günün nasıl geçti diye sorduğumda cevap vermiyor. Tırnaklarımı direksiyona geçiriyorum. Öylece bir ergen tarafından görünmez olmak, kızımın hayatını bilmemek canımı sıkıyor. Başım dönüyor ve arabayı kenara çekiyorum.

İyi misin diyor değer bilmez kızım. Saçını pembeye boyatmış. Aptal gibi gözüküyor. Bunu ona söyleyemiyorum. Kafamı sallayıp iyi olduğumu söylerken o çoktan dikkatini başka bir şeye veriyor. Kendimi aptal gibi hissediyorum. Annelik bir iş gibi geliyor bana; mesai saatlerimin bedeli olan sevgi ve ilgiye zam istiyorum. Belki istifa. Ama ben gülümsüyorum.

Akşam yemek yapmaktan üşendiğimden dışarıdan sipariş veriyorum. Kocam söz etmiyor. Pizzasını yerken televizyon izliyor.

Eskiden böyle değildik diyor. Eskinin nasıl olduğunu gayet iyi biliyorum. Kocaman yalanlarım ve kaçamaklı hayatım vardı. Kocama ilgi gösterecek gücümden yoksunum sadece. Bunu söylemiyorum. Daha bir dünyanın içindeydik sanki. Büyüdük galiba diye cevap veriyorum bende.

Sessizce uyu ve uyan. Bazı küçük akşam kaçamakları, flört ve iltifatlar arasında ezilen benliğimle yorgun eve git. Bazen çocuklarımın her şeyi bilip sessiz olarak benle alay ettiklerini düşünüyorum.

Sanki bu veletler benim düşmanım gibi. Neden onları böyle gördüğümü bilmiyorum ama işte oradalar. En küçük dudak kıvrımı dakikalarca düşünmeme neden oluyor. Onları boğmak istemem, hayalini kurmam normal mi? Her anne biraz da olsa benim gibi hissetmiş midir acaba?

Sarı, kumral, pembe saçlı şeytanlar.

Annem sağlıkla kafayı bozmuştu. Kocam horlarken kitabı bırakıp bunu düşünüyorum. Yeşillik ve yeşillik. Et yemezdi ahlaki olan erdeminden değil sağlık acısındandı. İçkiye dokunmaz kahveden nefret ederdi. Zayıf damarlı elleri her şeyi kontrol etmek için yaratılmıştı. İpler parmaklarındaydı ve oynatmayı severdi. İyi misin derken bile size iyi olmadığınızı söyleyen bir ses tonu vardı. Gecelerinin çoğu taksinin içinden dekolteli elbiselerle çıkıp eve girer, sabah yaptığı yemeği önüme koyup yatağa yollardı beni.

Lisemin son yıllarında arkadaşlarımla şehir merkezinde yürürken bir restorandın önünde donmuştum. Annemi bir adamın yanında kahkaha atarken görmek nedense yüreğimi yakmıştı. Kısa saçlı uzun ve yakışıklı olan adamın gölgesi annemin üstüne devrilirken annemden uyanmıştım. Bana yabancı bir kadın gibi his bırakmıştı bir yerlerimde.

İşe gittiğimde çor yorgun olduğumu biliyorum. Haftalarca yorgunluk ve tonlarca uyku çekiyormuşum gibi ağırlık var üstümde.

Ofisime bilmem kaçıncı kata asansörle çıkarken başım dönüyor. Gözlerimi kapatıp bir dağın zirvesinde olduğumu düşünüyorum. Sert rüzgarlar akım çıkmış saçlarımı savuruyor, suratımı ısırıp eteğimi kemiriyor. İçime bir huzur geliyor ancak kısa sürüyor bu. Bir adam görüyorum. İlkte güneşi arkasına almış, karanlık ve çıplak. Bir adım ve bıyıklı biri olduğunu görüyorum. Sanki kardan seken ışınlar sadece bıyığını ve dudaklarını aydınlatıyor. Çok tanıdık geliyor. Sonda anlıyorum. Baba?

Gözlerimi açıyorum. Asansördekiler gitmiş. En tepeye çıkan tek kişiyim.

Ofisime girdiğimde sakince nefes almaya odaklanıyorum ve dışarısının görüntüsü daha kötü yapıyor her şeyi.

Annemin kahkahaları doluyor kafamın içinde. Onu başka erkeklerle görüyorum bir sürü erkeklerle. Hepsi bıyıklı ve o sırıtışa sahip.

Ayağımın altındaki zemin bir lastik gibi geriliyor. Çığlık atıyorum.

Kırmızı ayakkabılarım parmaklarımı açıtsa dahi zıplıyorum. Bir faydası olmuyor. Sanki bina üstünü çıkarmış gibi tüm duvarlar yerinden sökülüyor ve ben bulutların tepesinde asılı kalıyorum.

Gerçeklik ve hayal, pişmanlık, günahların ağır bedelleri hepsi ayağımın altında batıyor.

Psikiyatristimin bayılacağı bir anın içindeyim. İlk defa ölüme bu kadar yakınken geçmişimin karanlık duvarları üstüme geliyor ancak ben bundan ibaret olmamalıyım diye düşünürken buluyorum.

Tüm hatalarım ve leş kokan düşüncelerim bir bıyıklı sırıtışın ardına gizlemişim, fark ediyorum. Kahkahalara tahammülüm yok anlıyorum.

Güneş arkamdayken kendimi kocaman evlerin olduğu binalara bırakmak istiyorum ve işte, ilkte kırmızı ayakkabılarım düşüyor ve sonra ben.