Bir dağı omuzluyoruz şimdi seninle

zeytin ağaçlarının gölgesinde serinlemek

kaderinin karasına terk edilen topraklara

defne dallarıyla uzanmak için


karanfil özlemindedir sevgilin

sen ise karanfili andıran sevgilinin

belki bir sırt yaslanman için

belki göğsünde saklanman için

bir sarmaşık sürgünüyse bu sarılman için


dillerini bile bilmediğimiz insanların

ağıtlarını döndürmek için türküye

ellerini tereddütsüz kavradı ellerimiz

ağlayacaksak beraberce dedik

güleceksek beraberce

o gün yeniden halklaştık

gayrı kolay bükülmez dedik bileğimiz


bir çocuğun saçlarını okşarken tedirginliğimiz

bir ekmeği bölerken cimriliğimiz

bir odunu kıramayınca erkekliğimiz…


Ey sömürgeci safsata

neoliberal yalan

ey bizi bizden koparan benliğimiz

biz yepyeni duygularla tanışırken

fark ettik ki yıllarca yaşadık sanırken

kendimize yabancı kalmış kendimiz


acılar kentlere uzaklarda çekilir bilirdik

yepyeni ölümlerle sınanıyor şimdi sokaklar

kapımız kapalıydı yabancının matemine

sevinçlerimiz vardıysa da bize kadar


yaşardık yaşayanlardan habersiz

ummazdık ölülerimizi tabutsuz gömeceğiz

korkularımız vardı bizim de

Korkular…

şimdi ölümlerimiz karşısında önemsiz


her sabah gün doğmadan

koparılmak arzusuyla açan çiçek

toprağa küsmüş bir kere saksıya sığmaz

ne bir demet ne de renk renk buket

insan gömülü tümsekleri süslemez


çift başlı canavar masalı olsaydı keşke

son mutludur diye avunur

oturur bir kahramanı bekleriz

belki insansız uçurmasa uçakları

insansız ordularıyla kuşatmasa insanlığı

ama varsın kuşatsın ne çıkar

tarihin en azgın barbarını

bu çıplak ellerle de yeneriz


ille kavgaysa bugün yaşam

kavga ertelenmez yaşamak için

toprak bile yarıldıysa hıncından

tohumsak çatlayacağız incecik fidan için

umuda paha biçilmez satmadık yarınları

tozpembe bugün için

ama bekliyor hıncı dağları saranlar

o büyük kentleri beton örülü duvarları

bekliyor bizi yıkmak için