Duvarları boyuyorsun ama çatlaklar asla kapanmıyor diyor masadan kalkıp giderken, içimde çatısı akan bir ev inşa ediyor her adım atışında, onun yürürken bastığı yerlerin sesi gitgide azalırken karşı duvardaki o düzensiz çatlağı izliyorum bir süre, bir şeylere sığmayan o boya kabarcığını, ben senden önce de burada duruyordum diyen o ince çizgiyi. Sen zannediyorsun ki bir şeyin rengi değiştiğinde geri kalan her şey de onunla beraber güzelleşecek diyorum arkasından kısık bir sesle, bugüne kadar kimseye duyurmadan kurduğum cümleleri bir yere not almalıydım diye düşünüyorum sigarayı küllüğe bırakırken.  Elinde iki kahve ile geldiğinde şarkıyı ikinci kez başa alıyorum. Yine de duvarlar için bir şeyler yapılabilir ama ruhun için söz veremem diyor. Bu dediği şeye bir din gibi inanıyorum. Sıkıldığı zaman neler yaptığını biliyorum çünkü, boyadığı gardrop, meyve kasasından yaptığı kitaplık ve şu an içinden çıkamadığım adının ilk harfi ile başlattığı çengel bulmaca dahil. Ama şu an Uzağı göremeyen gözlerim bile bu mesafeden sahte bir gülümsemeyi ayırt edebiliyor dudaklarının kenarından. Ve ben giderken söylediğin şeyleri daha sessizce mırıldanmalısın diye ekliyor. Bütün bunları bırak diyorum. Bütün bu olup biten ve birkaç saat içinde bitecek olan her şeyi bırak. Evinde kuruyup ölen o fesleğeni düşün, seni bırakıp giden kediyi, silinen ojelerini, kırılan tırnaklarını ve uzayıp kısalan saçlarını. Her şey peynir tabağına çektiğin streç kadar geçici . Ben dahil